Hollanda: Huis van Europa Keşfi

Christelijke Hogeschool bünyesinde, her çarşamba günü Hollanda'daki bazı kurumları ziyaret ederek iletişim üzerine çalışmalar yapıyoruz. Geçtiğimiz çarşamba ise, bu 'case day'lerin benim için en heyecan verici olanı vardı; Avrupa Evi'ne ve Hollanda Parlamento'suna gittik, Hristiyan Partisi ile karşılıklı oturduk, sorduk, cevapladık. Aman sıkıcı görünmesin, adeta çok "heyecanlı" dakikalara ev sahipliği yaptı bu gün. 

Günün ilk durağı Huis van Europa, yani Avrupa Evi idi. Den Haag veya bizim aşikar olduğumuz adı ile Lahey'de bulunan bu kurum için, Avrupa Birliğini'nin Hollanda temsilcisi desek yerinde olur. Önce kurumun avukatlarından biri Avrupa Birliği'ni ayrıntılarıyla tanıtan bir sunum yaptı, ardından iletişimden sorumlu ekip çalışmalarını, sistemi anlattı. Konu Avrupa Birliği olunca, Türkiye'nin uzatmalı sevgilisi EU adaylığı dolayısıyla, salonda bir "Türk" olması (bendeniz) sunumu yapan kişi için de heyecan vericiydi.

*

Durun önce biraz geri saralım; Den Haag'a gitmek için Ede-Wageningen İstasyonu'ndan trene bindik, Utrecht'te yapılan aktarmanın ardından 1+ saat kadar yol gittik. Hava da güzelse, Hollanda tam bir cennet.



Trenin penceresinden görünen klasik bir manzara...


Den Haag İstasyonu'na vardık, bu şehri çok seviyorum; eski, yeni, ciddi, sıcak...



İstasyon önündeki klasik manzara...



Huis van Europa yürüme mesafesinde; meraklı gözlerle binaları izlerken su gibi geçiyor yol.


Leiden Üniversitesi'ne bağlı açık üniversite binası.


Yolun sonundan sola dönünce, artık varmış olacağız.


Karşıdaki yapı Hollanda Parlamentosu; sol tarafta görünen silindir şeklindeki kısım ise Başkan'ın odası.


Ve Huis van Europa...


Hollandaca bilmeye gerek olmadan anlaşılan slogan: Act. React. Impact.


Çay, kahve; daima!


Ve sunum başlar... En çok da benim için oldukça eğlenceli dakikalar gelecek az sonra.


Sunumda gösterdikleri ilk video bu idi; devlet işlerinde de mizah olursa, bu iş olur!

We are not sexy and we know it!




AB nedir, ne değildir'den sonrası: Kafalar karışmasın diye, don't mess up with...


AB'nin en önemli isimleri...


Sunumu yapan kişi AB'nin işleyişinden, ayrıntılarından bahsetti önce; hangi ülkeler kaç yılında AB üyesi oldu, kimler aday... 

Ardından "Mesela Morokko AB üyesi olmak için başvuru yapmıştı; fakat kabul edilmedi. Çünkü Avrupa'da değil." dedi.

E şimdi... Sordum: "Sizce Kıbrıs Avrupa'da mı?" 

Bir sessizlik...

Sonra güldü garibim. "Eh tabii politik faktörler de yok değil." dedi, ardından varılan sonuç şu idi: "Morokko AB'ye girmek için yeterince seksi bir ülke değil."


Aday ülkeler konuşulurken salonda bir Türk olduğunu öğrenince de adam bir heyecanlandı, adeta benim bir Türk olarak ne düşündüğümü merak ediyor, direkt sorular soruyordu. Henüz hazır olmadığımızı söyledim. İnsan hakları bu haldeyken, hapiste bu kadar gazeteci varken, polisler vatandaşı kafasından yaralar, öldürürken, bizim daha yiyecek çok fırın ekmeğimiz var.

Bunun yanında Türkiye'yi "Avrupalı" görüp görmediğimi sordu. Ne Asyalı ne Avrupalı, dedim... İki kültürün arasındayız. Fakat Türkiye'yi yakından tanıyan profesörlerden Ton'un eklediği gibi, "Türkiye'de ekonomi iyi; ayrıca çok parlak, açık fikirli gençler, Avrupa'daki birçok üniversite ile aynı seviyede eğitim veren üniversiteler var." Ton, "Aslında Türkiye çoktan Avrupalı oldu." dedi. Tartışılır... 

Türkiye'nin (en azından kağıt üzerinde) Müslüman bir ülke olmasının bir engel oluşturup oluşturmadığını sordum; 'bunun ana faktörlerden biri olmadığını' belirtti ve bunu Hristiyan Partisi'nden görüşeceğimiz kişiye de sormamı önerdi.

Esasen AB'yi en çok korkutan konunun Türkiye'nin nüfusu olacağını düşünüyorum. Çünkü AB'de koltuk sayısı nüfusa göre belirleniyor ve eğer Türkiye AB'ye girerse, Almanya ile Fransa'nın arasına yerleşerek ikinci sırayı alacak. Bu kadar büyük bir güç elde edilmesi de, diğer ülkelerce tereddütle yaklaşılmasına en büyük sebeplerden biri. 


Ardından kurumun medya-iletişim ekibi geldi sahneye. Çok tatlı, pozitif enerjili bir gruptu; genç insanların çoğunlukta olması ayrıca hoşuma gidiyor doğrusu... Bu ekip iletişim ile ilgili konuları ele alıyor, aynı zamanda kurumun sosyal medya hesaplarını yönetiyor. İnsanlara nasıl cevap verdiklerini, çok kritik bir konu olursa üstlerine danıştıklarını, daima mizah kullandıklarını anlattılar temelde. Bu mizah işini o kadar sevdim ki... Yani bu politika çok başarılı. Kurum zaten ciddi, bizdeki gibi hesapları da ciddi olursa insanlar uzak durma eğilimine giriyor. Fakat öyle güzel, hafif bir mizah kullanıyorlar ki; fotoğraflar, kampanyalar, devlet "büyüklerinin" video ile topluma neden oy vermeleri gerektiğini söyleyen komikçe videolar, başarıyla işlenen sıcak bir ciddilik var.


Avrupa Parlamentosu için hazırlanmış çalışmayı göstererek "bunu eleştirmemizi" istediler ardından. Sevdik; fakat "hate" kısmındaki tüfeği fazla sert bulduk.




Huis van Europa keşfinden sonra Parlamento'ya yürüdük, Hristiyan Partisi'nden bir yetkili ile görüştük. Türkiye'nin AB sürecindeki yerini anlattı, bana da bol bol soru sordu merakla. Hollanda'da Türk olmak iyi mi kötü mü bilmem ama, yeterince ekşınlı olduğu aşikar.

*

Parlamento'nun dört bir köşesini görmek, edindiğim tecrübelere ortak olmak için takipte kalınız, kalmayanları uyarınız. :)

Görüşmek üzere!

Melis




Yorumlar

  1. bu yazında çok güzel sormuşun Kıbrıs avrupadamı diye. Bir Kıbrıslı olarak gurur duydum bu sorunlaa. süpersiiinnnnnn

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar