Hollanda Günlükleri - 23

Sanırım her günlük yazısında bir sonra 'bir sonraki yazıyı çok geciktirmeyeyim' diyor ama ardından aylar geçmesine mani olamıyorum. Zaman çok çabuk geçiyor şu sıralar. Bu kıştan hiçbir şey anlamadım gerçekten; üstelik o gıcık Hollanda karanlığı dışında kar falan da görmedik tüm kış... Şimdi ise bahar kapıda. Karsız geçen bir Kuzey, Hollanda kışı beni dünyamız için ciddi manada endişelendirse de, baharın gelişine ve doğanın gözlerimin önünde uyanışına sevinmeden edemiyorum.

Bu günlüğü, bir öncekinin kaldığı yerden yani Yunanistan'dan başlatacağım ki kronolojik sıramız bozulmasın. Hollanda Günlükleri serisinin bol okuru ve meraklısı olduğunu bildiğim için, gerçekten daha sık yazmaya da gayret edeceğim, vallahi söz. :)


Ayrıca yazmayı umduğum Preveza şehrinden bir sabah ile başlayalım... Kahvaltıyla ilgili her şeye bayılıyorum; hazırlaması, yemesi, sohbeti, resmen ruhumu doyuruyor.


Preveza'da airbnb üzerinden tatlı bir Yunan evi bulduk mavi beyaz. Burası da bahçesiydi; her ne kadar çok sıcak olsa da, sabahları sıcak başlamadan kahvaltıya yetişmek dünyanın en güzel acelesi sanırım.


Yunanistan kısmını bu yazıda kısa keseceğim. Yine o kadar sıcaktı ki, ya evde oturup klima altında akşam olmasını bekleyecektik, ya da kendimizi su kenarına atacaktık. Cevap malum, içimiz dışımız club sandviç oldu. :)


Bir de buzlu kahve ve FIX tabii...
Bu fotoğraf çok hoşuma gidiyor, çünkü tam bir yaz salaşlığını anlatmış hiç planlamadan. Bir iki toka, az önce mavi sulardan bulunmuş bir deniz kabuğu, güneş kremi, buzlu bir fix, cips, bol bol kumlanmış havlu... Hayat diyorum.


Ardından şurada bir vlog yayınladığım üzere Preveza'da sardalya festivali vardı ve aşırı lokal, çok keyifli bir akşam oldu. Otur izle. :)


Şu sol "leğendeki" de Greek salad. :)


Ardından meşhur Parga'ya gittik. Melerence instagram hesabını takip ediyorsanız, uzunca yazmıştım yorumlarımı. Ama kısaca, gerçekten masal gibi bir yer ama kendini ve en önemlisi ruhunu turistlerin eline kaptırmış. Bu yüzden bende hayal kırıklığı oldu.


Derken Hollanda'ya döndük ve kısa süre sonra annem ve babam geldi. Annem daha önce de gelmişti ama babam ilk kez evime, Hollanda'ya gelecekti, bu yüzden ayrıca güzel hissediyordum. Annem ile benim üniversite zamanlarımdan bir hayalimiz vardı: Brugge'u görmek. Ben Erasmus yaptığım dönem gidip görmüştüm, fakat birlikte gitmek her daim aklımdaydı. Bu yüzden şöyle bir Belçika'ya uzandık... (Eski Brugge yazım burada.)


Merkeze yakın bir kasabada bir airbnb evi ayarladık yine. Her şey çok tatlıydı, derkeeen... Gece uyandığımda hayal meyal bir sesli mesajım olduğunu farkettim. O kadar ihtimal vermedim ki dikkat isteyen bir şey olduğuna, telefonu kapatıp yattım tekrar. Sabah uyanınca dank etti, o neydi ya gece falan dedim ve mesajı dinlediğimde evimizin olduğu Hollanda şehrinin polis departmanından arandığımı, gece evi su bastığını, itfaiyenin mutfak camını kırarak içeri girdiğini, evde çok büyük zarar olduğunu söylüyordu. :)) Tatil gibi tatil diye buna derim!


Dolayısıyla Brugge'u kısa kesip apar topar eve döndük. Ben "büyük hasarı abartıyorlar bence, biz neler gördük be hey, onlar alışık değildir böyle olaylara" diyordum ve az çok haklı çıktım. Ama parkeler su dolmuş, halılar falan batmış, masa bacakları belli ki şişmeye hazırlanıyor. Annem babam hazır gelmişken bir güzel su basmış ev temizledik bir hafta. :D Sonra nedense aklımıza "ev alınca eşya sigortası yapılır" fikri kazındığı için eşya sigortamız olmadığını, zararımızı kimsenin karşılayamacağı söylendi. Ama bu benim aklıma hiç yatmadı. İyi ki sivri bir tipim, başladım araştırmaya. Evin içindeki su borusunu tutan vida kırılmıştı, bu durumda bir bakımsızlık söz konusu olmalıydı ve su firmasının üstüne gitmeye karar verdik. Hollanda'da ücretsiz hukuk desteği veren firmalar var, oraya gidip bir şikayet mektubu yazdık beraber. Velhasıl, işin sonunda ekspertiz geldi ve su firması belli bir miktar ücret ödemeyi kabul etti. Bunu Hollanda sistemindeki başarılarımdan biri olarak görüyorum; zira kime eşya sigortamız yok desek gözlerini pörtletip aaaa o zaman hiçbir şey yapamazsınız sözlerine başlamıştı. Vay Hollandalılar bilir diyip inansaydık bugün "mağdur" modunda takılacaktık. Go get it baby!

Neyse efendim. Hollanda'da ilk oturduğum ev bahçeliydi, ikincisi üç katlı bir apartmanın ikinci katı. Bahçe fikri hep masalsı geldiği için ilk evi çok sevmeme rağmen biraz boyumun ölçüsünü aldım ve salonun duvarı camlarla kaplı olan ikinci evimizde "yüksekte oturmayı" özlediğimi farkettim. Sokağa, ağaçlara yüksekten bakmak, perdeleri açıp panorama dışarıyı görebilmek ve olan bir gram güneşi de içeri almak bana iyi geliyor. Ama kendi sebzemi yeşilliğimi yetiştirmeyi özlüyorum. Bu yüzden bu aşağıdaki tarlayı kiraladık. Yıllık cüzi bir ücret ile neredeyse 100 metrakarelik bir alana ekip biçebiliyorsunuz, baharda başlayacağız minik bahçemizi ekmeye bakalım. :)


Bu arada annem ve babam Türkiye'ye döndü ve başladılar ev aramaya. Daha önce bahsetmiştim, niyetimiz İzmir'e dönmekti her daim. Önce köye, Çiçekli'ye gidip etrafa bakınmaya koyuldular; Bornova, Çeşme, Urla... Gönüllerine göre yer ise Seferihisar'da bulundu ve ne mutlu ki taşındılar. Bu konu sayfalarca yazı ister, duygularımı anlatmam mümkün değil. Birkaç güne ben de gideceğim, yeni yuvamızı, çocukluğumun hayali Ege evimi görmeye. 

Bu arada bana devamlı aşağıdaki gibi fotoğraflar gönderiyorlar. :D Günlük hayata bak! İyi, dolu dolu, yaşayarak vakit geçirmenizin paraya bağlı olmadığı bir yerlere atın kendinizi ne olur...


Yeni yıl döneminde yine o güzel ışıklar sardı her yeri.


Bir Melis ritüeli olarak, yine yılbaşına özel çıkan posta pulları, kartlar ve kahve alındı; sevilen bir mekanda dostlara kartlar yazıldı. 10 terapi gücünde!


Soğuklar bastırmadan önce çok güzel yürüyüşler yapmaya başlamıştım akşamları; bu şahane ay fotoğrafı da adeta başıma değmek üzereyken çekildi... Bahar gelsin, yine boool bol yürüyeceğim...


Bir Selanik gazetesinde yazarken bana mail atmasıyla tanıştığımız Dimitra ile belki 6-7 senedir iletişim halindeyiz. Geçenlerde bana bu Yunan yemek tarifi kitaplarını göndermiş. Duygularımı ifade etmem güç tabii.


Roman okumayalı uzun zaman oldu; fakat bu ara çok okuyorum, daha çok uyandırma servisi işlevi gören şeyler... "Me time" her fırsatta yapılmakta. :)


Şu sıra bu karışık, missss kokulu çaylara taktım. Bunun ismi Van Gogh Melange, bir diğerinin adı Mona Lisa'nın Gülüşü idi mesela. İncelikleri, ince işleri ne kadar seviyorum an-la-ta-mam.


İnstagram'ı takip edenler bilir, bir diğer sevdiğim şey de sofra hazırlamak. :D Bu da terapi niyetine. Hangi meze en son yapılmalı, ne buzdolabında beklememeli - ne beklerse daha güzel olur; masa hazırlamak bence matematik istiyor. :) Ve bu bana çok iyi geliyor. Bir de hazırladıklarım beğenilir, tarif falan istenirse, bayılıyorum bu da benim manyaklığım. :) Bu sofrada da 10 kişilik bir arkadaş grubunu ağırlamıştık.


Aralarında Gürcü arkadaşlar da olunca, bu bebek de bana gelmiş oldu. :) Gürcü şarabı diye bir efsane var, bilmeyenler öğrensin pls...... :o


Lekker lezen!



Geçenlerde durduk yere şöyle bir masa hazırlandı bizim evde ama misafir falan yoktu. Arada deliriyorum böyle. :D


Geçenlerde aklıma geldi, baharın müjdecisi kardelen çiçeklerini geçen kış Şubat ayında farketmiştim. Dedim ki, yine Şubat bak, belki çıkmışlardır, belki uyanıyordur doğa... Gittim geçen yıl onları bulduğum yere; doğmuşlardı! Bahar çiçekleri aramaya çıkmak ne güzel...



Arkadaşlarıma yakın oturmak istiyorum... Mervelere gittik geçenlerde, kendisi de Hollanda'da yaşıyor fakat 1,5 saate yakın aramız var. Öyle iyi geliyor, öyle resetleniyorum ki buluştukça.


Aslında birkaç kez dile getirdim ama yeri gelmişken söyleyeyim; yayınevi mevzuları da netleşince, yakında bir Yunan mezeleri & mutfağı kitabı çıkarmaya hazırlanıyorum... Hayatımda bu kadar aşkla yaptığım nadir iş vardır herhalde. Deliriyorum çıldırıyorum bununla uğraşırken, tarifleri hazırlar, fotoğraflarken! Her şey su gibi aksın yolunu bulsun dilerim bu süreçte...


Bunları da kitap fotoğrafları için almıştım geçen. Soldaki ne, taverna masa örtüsü mü yoksa? :))


Mutfaktaki yeni arkadaşım, pannenkoekplant! Yani krep bitkisi. :)) Şeklinden dolayı sanırım böyle diyorlar, müthiş güzel bir enerji veriyor bana. Gerçekten dört duvarı yuvaya çeviren en önemli şeylerden biri bitkiler bence... Çok seviyorum!


Siz diyin kariyer, ben diyeyim iş dünyası, son zamanlarda güzel planlarım, yeniden doğuşlarım var. Şu sıra da Hollandaca'yı business level'a çıkarmak için gaza basmış durumdayım. Güzel şeyler olacak; öyle gelmediğinde bile olacağını bildiğim kadar güzel. 
Sağlık olsun da, gerisi bende... :)


Yakın dönemde yapmak istediğim en önemli şeylerden biri ehliyet almak. 

Şu sıra o kadar çok plan var ki kafamda, bir ara baya bocaladım hangisinden başlasam diye düşünüp hiç aksiyon alamamaktan. Ama ehliyet bana büyük özgürlük sağlayacak, daha uzak şehirlerde de çalışmak kolay olacak bu şekilde, o yüzden mühim. Herkesin kötü hikayesi var Hollanda'da ehliyet için. İşte her şeye bırakıyorlarmış, çok sertlermiş diye. Bunun psikolojimi gereğinden fazla etkilediğini farkederek bu duruma bir dur dedim. Ben benim, elimden geleni yapıp iyice hazırlanacak, eninde sonunda alacağım o üstünde ismimin yazacağı kartı. 

Şu son dönemde öyle emin oldum ki, insana uzağındaki zor geliyor. Bu noktada düşüncelerine sıkışır kalır ve ilerlemezse yüzde yüz kayıp zaten. Ama ilerler, yanaşır, yakından bakarsa, O kadar da zor değilmiş! hali... Ve hatta keyif alma, dalgalarla beraber süzülme hali. Evet, istediğim bu.

27 yaşındayım ve illuzyonların hayatımı yönetmesine müsaade etmeyecek kadar gözüm açık çok şükür. Ne istersem, ne hayal edersem yapabilirim. Özel biri olduğumdan değil, artık kafamdaki rabarbayı dinlememeyi veya nerede / ne kadar dinlemem gerektiğini öğrenmeye başladığımdan. Dünya avuçlarımda; hayatım iki elimin arasında... 35 olsam da, 50 olsam da bu böyle olacak. 

Ruhumdaki tırtıl kozasından çıkmaya çalışıyor son iki senedir; sıkışmış hissediyor, bazen canı acıyor, daralıyor o küçük kozada... 

Ama artık biliyor, bunlar hep kelebek olmanın habercisi.

*


Yorumlar

  1. hepsini bir solukta okudumm :) cok güzel yazmışsın, duru ve akıcı <3

    YanıtlaSil
  2. Love your blog so much!! :) Im learning Turkish and Greek so your blog is my inspiration :D <3

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar