Hollanda Günlükleri - 21

Görüşmeyeli nasılsın dersen, ya bir "iyiyim" derim, ya da iki sayfa yazarım. :) Gel ben iyiyim diyeyim, bir an önce günlüğe başlayalım. 


Daha önce bahsettiğim İsrailli arkadaşlar iade-i ziyarete çağırmıştı bizi, bir çiftlik aldılar yan şehrimizde, onlara misafir olduk. Humusları alıştığımızdan çok daha tahin bombası ve sıvıydı, heyecanlı bir masaydı benim için.



Bu arkadaşlar (evli bir çift ve kızın ailesi) çiftliklerine hep artık istenmeyen, yaşı çok büyük olan, kesilmek vs. istenen, zorda olan hayvanları bulup alıyorlar. Bir şeye karşı tutku duyan insanları görmek, dinlemek çok güzel bir şey.


Bahar başında yeni evimizde bahçe olmadığı için, bu defa da balkonumuzu güzelleştirelim dedik ve dev bir bahçe markete gittik. Şu alttaki saksılara aşık oldum laaakin 80 euro olduğu için aşkımız yarım kaldı. :))


O ara hava baya soğuktu. Yine de gece yarısı bir estiler, çıktık tüm fideleri diktik, kapı önümüzü düzenledik, yerleştirdik.


Sabah en son böyle görünüyordu. Sonra gelen giden, değişen saksılar oldu; eski evden iki senedir baktığım iki üzüm fidanımı getirdim en önemlisi.


Sonra havalar hafiften güzelleşmeye başladı; balkonun ilk kahvaltısı da yapıldı böylece. Kahvaltı hazırlamayı da, yemeyi de, kahvaltı sonrası muhabbeti de çok çok seviyorum. Yapılabilecek en güzel plan "beraber kahvaltı yapmak" bence.


Derken İstanbul'a gittim. Ah, ne güzeldi bu sefer. Her gittiğimde yorgun ve kızgın dönüyordum, bu defa çok keyifli geçti. Aklımdaki kitapları alıp, bir çay söyleyip tek başıma püfür püfür esen bir köşede oturduğum gün ise en güzeliydi.


Döndüğümde ise manolya zamanı gelip çatmıştı. Bloğu takip edenler bilir, manolyaları çok seviyor ve her yıl bekliyorum açmalarını. Bir ağaçta açan en güzel çiçek benim için, çok ihtişamlı.



Son zamanlarda tavan yapan çay bağımlılığım azalarak bir kahveye sarma hali geldi sonra. Birkaç ay boyunca her gün kahve içtim ve bu benim için enteresan bir durum. :) Şu sıralar Türk kahvesinden sütlü kahvelere dönmüş olsam da, eskisine göre baya huy değiştirdiğim söylenebilir.


Yunan ve Gürcü arkadaşlarımızı ağırladığımız bu günün öncesindeki iki gün mutfakta uyudum desem yeridir. :)) Ama görev güzel tamamlandı, masamızı ve tabakları çok beğendiler, biz de ayrıca mutlu olduk.



Hollanda'da her yaz başı "Acaba bu sene yaz olacak mı?" diye bekliyorum. Kimi zaman soğuk oluyor, kimi zaman bir hafta sıcak olup bitiyor ve bahar ayarında geçiyor yaz. Ama bu sene baya sıcaktı diyebilirim. Hatta bunu yazarken hava 41 dereceydi ki bu Hollanda için gerçekten çok saçma bir sayı. Birkaç yıldır bedenim de bu düzene alışmış olacak ki salaklıyorum böyle sıcak olduğunda, beynim duruyor adeta. Neyse ki bu kadar abartı sıcaklık 1-2 hafta sürer en fazla, arada bir kış gelip gidiyor yaz boyunca. Derken, bu yaz çokça dışarı çıktık, havanın keyfini çıkardık. Aşağıda bir değişik sezar salata ve Dutchların meşhur muntthee (nane çayı) var.


Tekrar spora başladım. Yeme düzeninizi değiştirmeseniz bile düzenli spor vücuda direkt yansıyor ve sabrederseniz gerçekten çok daha mutlu bir insana dönüşüyorsunuz. Salona gidip gelirken 10'ar dakika da bisiklet sürdüğümü düşünürsek, baya iyi çalışmış oluyorum gittiğim günler.


Favorim. :) 
Her sene bekliyorum o kuru dallar yeşersin de bu güzel görüntü ortaya çıksın diye.


Geçenlerde Hollandalı bir arkadaşımızın evine mangal (Hollandalı ile mangal olmadı barbekü diyelim :D) yapmaya gittik. Gerçekten farklı halklarız biz ve böyle basit bir eylemde bile farklı izlemek çok enteresan oluyor. Biz daha neyim varsa masaya koyayım modundayken onlar kesinlikle daha minimalist. Bazen fazla minimalist. :D Ama bu sofraya işte bir salata yapmıştı Petra; ben olsam beş çeşit meze falan yapardım, gibi. :))


Bu da minik kızlarına aldığımız hediye; çok hoşuma gitti bu görüntü rengarenk, bıcır bıcır kendi kendine oynadı durdu. :)


Şu sıralar her güzel havada kendimizi parka atıyoruz; piknik ile ilgili her bir şey beni nasıl ve neden bu kadar mutlu ediyor acaba? 


Hollanda'nın klasik bir olayı: Limonlar Güney Afrika'dan, armutlar Hollanda'dan, kirazlar İspanya'dan. Geçenlerde marketteki bir fasulyenin üzerinde Zimbabwe'den geldiği yazıyordu. Bu "basit" olay beni öyle çok düşündürüyor ki. Elimde tuttuğum fasulye, büyük ihtimalle yolumun hiç düşmeyeceği, günlük yaşantının çok başka olduğu, "Bunları Hollanda'ya gönderiyorlarmış" denerek toplanan fasulyeler, benim soframa geliyor oraların toprağından. Dünya büyük, dünya küçük... Bir değişik hal.


Geçenlerde bir tiyatro festivali vardı sokaklarda. Son zamanlarda gördüğüm en etkileyici şeydi diyebilirim.


Birçok farklı ülkeden ekibin katıldığı festivalde beni en çok etkileyen ve mutlu eden şey ise sanatçıların çoğunun yaşının baya küçük olmasıydı. Bir ekipte kızlar 15 yaş civarındaydı; hissettikleri başarı duygusunu, özgüveni, ekip olma hissini düşünüp saçma salak duygulandım tabii ki.


Hollanda'nın da depremi yok ama busu var. Klasik bir Dutch görüntüsü. Kuvvetli fırtınalarda ya ağaçların koca dalları kırılıyor, ya da çoğu alanda toprak çok kuvvetli olmadığı için böyle kökünden çıkıyor. 


Markete giderken görüyorum hep bu arkadaşı gözüm yok değil. :)


Sedef... Sedef çiçeği görünce aklıma tabii ki dedemden başkası gelmez. Taze halini çok sonraları görmüştüm; dedem bunları kurutur, evde vazolara koyar veya armağan ederdi. Öyle etkileyici olurlar ki kurutulduğu zaman, bir öğretmenler gününde götürmem için bir buket hazırlandığını hatırlıyorum bana. Hollanda'da gördüğümde çok şaşırmıştım; burada böyle çalı gibi orada burada biten bir bitki gördüğüm kadarıyla. Bir kök alıp kurutasım var tabii ama dur bakalım.


Hollanda'nın birçok şehrinde bulunan Bagels & Beans'teki favorim mozarella ve pestolu bagel. Ekmeğin kendisi domatesli; domatese ekmekte ayrı bir bayılıyorum. Hep aynı şeyi alıyorum diye bu defa soyalı bir kahve deneyeyim dedim yanında, bak yemin ederim ılımış tavuk suyu gibiydi tadı, daha da şaşmam kendi kahvemden, yaşasın comfort zone! :))


Neden bilmiyorum bu fotoğraf bana dokunuyor. Yorgun bir anımda tek başıma kendimi bir köşeye atıp bir kahve içmiştim. Bu arada bir çanta olsam bu olurdum. :)


Tek başına takılmayı seven bir ben miyim ya? Kimi insanlar tek başına yemek yiyemediği için yanına birini oturtturuyor evde illa. Yaşasın özellikle spor sonrası gelen me time'lar. :)


Hollanda'da klasik bir olay var; genelde kiraz veya çilek tarlası oluyor bu ki, gidip bizzat meyveleri toplayıp sepetinize doldurup aldığınızı ödüyorsunuz. Sonunda biz de bir kiraz bahçesine gittik. Çok keyifliydi, çok lezizdi ve çok huzurlu bir etkinlikti. 1, 2, 5 kiloluk sepetler alıp dolduruyor, doldururken de azıcık yiyorsunuz. :)


Ardından yakınlardaki bir şehir olan Den Bosch'a gittik. Hem kısa bir gezindik hem bir şeyler yedik. Den Bosch veya resmi ismi ile 's-Hertogenbosch, büyük ihtimalle hatırlamayacağınız üzere, benim bir Hollanda günlüğünde bahsettiğim, Amsterdam'a işe gideceğim diye yanlışlıkla gittiğim 80 kilometre uzaklıktaki şehir olur. Bu yüzden bendeki yeri ayrıdır. :)) 


Bu da Den Bosch sokaklarındaki bir nargileciden... Bilemiyorum Altan.


Yine bir mavi örtü, yine bir piknik. 
Robotsuz çıkmam bilirsiniz.


Bildiğiniz yağmur sonrası toprak kokularını unutturan bir koku... Tazecik bir yağmur sonrası görüntüsü. Çok istemiştim böyle yeşile bakan bir yerde oturayım, şükür.


Öyle bir sokak arasından... 
Bir filmin içinde yürümek bazen.


Daha önce bahsettiğim üzere, Hollanda'da marketlerin çıkışlarında kasalardan sonra bir çiçek bölümü de vardır. Her gittiğimde bakıyorum ne var ne yok diye; bu kuru çiçeklere ayrı bayıldım geçen gün. Ne zarif...


Şimdi arkadaşlar, size çok önemli bir bilgi vereceğim. :D 1. Bulaşık makinesi deterjanınız biterse normal elde yıkama deterjanından koymayın. 2. haydi koydunuz diyelim, az da koysanız o tavan arasındaki sabunların yağmurdan taştığı gibi köpürüp taşacak, makinenizden dışarı akacaktır. Köpüğü söndürmek için makinenin içine azıcık çamaşır yumuşatıcısı dökün. 3. Yumuşatıcının köpüğü hakikaten de söndürdüğünü görüp, akabinde gaza gelip bir ölçek daha atmayın, zira tabaklardan kokunun çıkması için yaklaşık 10 kere daha yıkama yapmanız gerek (mübalağa içermez). Millet Bodrum'da köpük partisinde, biz de işte böyle heyecanlar. :P


Eylül sonunda annemle babam gelecek; tüm belgeler tam da olsa insan bir stres oluyor vize için her defasında. Annem gelmişti daha önce ama babam ilk kez gelecek. Çok mutlu ve çok heyecanlıyım. Onları burada görmek bile beni çok dinlendiriyor. Bu aşağıdaki de davetiye için gereken belge. Daha önce süreci tam şurada anlatmıştım.


Midilli'nin Ayasos Köyü'nden yadigar fincanımla, başka bir ağaçları koklama hali.


Hala markette gezinirken heyecan verici ürünler görebiliyorum; farklı bir kültürde yaşamanın en güzel yanlarından biri bu sanırım. Solda İtalyan focaccia, sağda Türk pide ekmeği için un karışımı var. Türk tasviri fesli paşa da olsa raflarda bulunması hoş tabii. :)


Ve bu günlüğü de böyle kapatalım. Bundan sonra gelecek iki günlük yazısı için "dikkat mavi içerir" diyor, uyanık günler diliyorum.

Görüşmek üzere,
Melis

Yorumlar

  1. Ne zaman gelecek Hollanda Gunlukleri diye bekliyordum ben de 😄

    Arkadaslariniz ciftligi ve yaptiklari harika. Sanirim bize cok yakin yerde yasamiyorsunuz; sizlerle de, o arkadaslarinizla da tanismak isterdim. 😌

    Bahar baslarinda biz de bahcede calismaya basladik, aylardir devam ediyoruz, arada havanin cok soguk oldugu zamanlarda, yagmurun, dolunun altinda calistigimiz oldu, hala yapmayi planladigimiz seyler var ama onumuzdeki seneye kalacak onlar. Bahce, toprak isleri cok guzel bir de sonuc istedigin, hayal ettigin gibi olunca daha da guzel. 🐝

    Bu yaz icin genel bakim haricinde sadece bir agac dikme isimiz var ama kokunden cikan agac fotografi biraz gozumu korkuttu. On bahceye minik bir manolya dikmistik, cok guzel ciceklenmisti, umarim ilk kışını da atlatir. Dikmeyi planladigimiz da sumbul tarzinda kokulu, renkli cicekleri olan bir agac, henuz arastiriyoruz. 🌱

    Kapi onunuz cok guzel olmus, ic acici, renkli, guzel gunlerde oturun. 🤩

    Misafirlerinize hazirladiginiz sofra nasil bir sofra oyle, ellerine saglik, bayildim. Masada sanki cevizli, narli patlican rulosu goruyorum, Prag'da bir Gurcu restauraninda denemistim. Genelde ricottali yapiyorum ama bu da iyi fikir, evde de deneyebilirim cevizlisini. Sakalli pogacalar da esimin favorisi. ☺️

    Izledigim bir programda (Yanilmiyorsam Reizen Waes idi) Ispanya'daki sebze, meyve ithalati piyasasindaki kole iscilik uzerine bir bolum vardi, oradaki iscilerin calisma sartlarini, yasam kosullarini gordukten sonra, zaten mumkun oldugunca yerel alternatif varsa onlari aliyoruz ama Ispanya'dan gelen urunlere daha fazla dikkat etmeye, almamaya calisiyoruz.

    Yillar once annem bir komsu teyzenin bahcesindeki bir cicegin yapraklarini parmak arasinda ufalayip, kurutabilecegini kesfetmisti, cok ilginc gelmisti o zamanlar bana ve hosuma gitmisti. Annemi kaybettik ama Turkiye'deki evde o cicekler salonda duruyor hala. Isminin sedef cicegi oldugunu bilmiyordum, belki ben de burda bulup kuruturum. Simdilik sadece bahcedeki lavantalari kurutuyorum. 😊

    Bu arada o tren yolculugunu ben kendim yapmis gibi hatirliyorum. 😂😂

    Onumuzdeki gunlerde bir aksilik cikmazsa Samos'ta olacagiz, belki mavili yazilarini oralarda okurum. 💙

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 2019’un en güzel yorumu ödülü goooee tooo :) Çok tatlısınız, teşekkür ederim bu sıcacık, detaylı yoruma. Anneciğiniz için başınız sağolsun, zamanında küçük görünen böyle ayrıntılar sonra sonra kıymet kazanıyor bazen. Biz biraz daha ufak bir şehirde yaşıyoruz, Melerence İnstagram’ında var mısınız? Konuşup denk getiririz belki bir gün kim bilir. :)

      Sil
    2. Instagram hesabim yok ama denk geliriz belki bir gun, bir yerlerde ☺️

      Bu arada ilginc bir sey: Bahcede calistigimizdan bahsetmistim. Calismalarin basinda buyuk islere girismeden once, evin eski sahiplerinden kalan buyuk saksilar vardi, once onlari boyayip ciceklendirelim diye dusunmustuk. O arada bir iki aksilik oldu, saksilardan birinin icindeki cicek boyut olarak uymadi, emaneten icine koyduk, sonra baska bir saksiya alip, ona daha uygun bir cicek alacaktik. O saksi firtinada devrilip, cicekle birlikte parcalandi. Onun cicegini koymayi planladigimiz saksi bosta kaldi.

      On bahcede yaban otlarini temizlerken ne guzel mor cicegi varmis diye kiyamayip biraktigim bir yabani bitki vardi, onu yerinden söküp, bosta kalan saksiya diktim, yeni cicek alana kadar bos durmasin diye. O yabani cicek buyudu, cicekleri artti, saksiyi da sari renge boyamistik, mor ile uyumu hosuma gitti, yeni cicek almadik. 😄

      Cicegi gecince tuhaf yapraklar olustu ustunde. "Aa bu annemin kuruttugu yapraklara ne kadar benziyor" diye dusundum ama o bitki benim gozumde oyle her yerde rastlamayacagin nadir bir bitki oldugu icin gercekten o bitki olacagina en ufak ihtimal vermedim. 😆😆

      Senin yazindan sonra cicekli hali nasilmis diye internetten arastirinca saksiya bilmeden sedef cicegi dikmis oldugumu ogrendim. 👩‍🌾

      Sil
  2. İçime ferahlık veren bir günlük olmuş yine. Çiçeklerin, kahvelerin, yağmurun ve o tarihi sokakların kokusunu duydum. Sükunetli üslubun ve sen şahanesiniz. Yine... Okuyarak gezmeyi keyiflendirdiğin için teşekkürler canım Melis.
    Sevgilerle...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar