Hanya Günlüğü, Girit
Malum, dünyada milyonlarca köy, şehir, ülke var. Fırsatını bulup ilk kez ziyaret ettiğiniz bir yere, özellikle farklı bir ülkeyse burası, tekrar tekrar gitmek yerine çoğu zaman yeni yerler keşfetmeyi seçer insan. İşte, yeni bir yer keşfetmektense, tekrar tekrar Hanya'ya gitmeyi seçerdim.
Son yıllarda görme, yaşama fırsatı bulup bu denli gönlümde kalan başka bir şehir olmadı. Bir önceki Girit yazımda, bir sonraki Girit buluşmamızda size sevgilim Hanya'yı anlatacağım demiştim, işte başlıyoruz... Bir gün mutlaka tekrar gideceğim, kelimenin tam anlamıyla "büyülü" şehir, masmavi, yemyeşil, mistik, samimi, cennetsi Hanya...
Üzerinde Girit'e özel damgaların olduğu, meşhur Girit bıçakları. Özellikle çakılara ilginiz varsa, bu standlar epey hoşunuza gidecektir tahminim.
Son yıllarda görme, yaşama fırsatı bulup bu denli gönlümde kalan başka bir şehir olmadı. Bir önceki Girit yazımda, bir sonraki Girit buluşmamızda size sevgilim Hanya'yı anlatacağım demiştim, işte başlıyoruz... Bir gün mutlaka tekrar gideceğim, kelimenin tam anlamıyla "büyülü" şehir, masmavi, yemyeşil, mistik, samimi, cennetsi Hanya...
Girit'in doğusundaki Agios Nikolaos'tan çıktığımız Hanya yolu, bu büyülü şehre akşam düşerken sonlanıyor ve nihayet varıyoruz.
Şehrin içine dönerken bu zarif güzellik karşılıyor bizi.
Boşuna demiyorum Hanya'ya aşık oldum diye... Burası konakladığımız Royal Sun Hotel. Eğer yolunuz buralara düşerse mutlaka tavsiye ettiğim bir adres; sadece not ediniz ki Hanya'nın hafif tepesinde yer alıyor burası. Biz araba kiraladığımız için ulaşımımız kolay oldu ve mükemmel bir Hanya manzarasını sundu bize. İyi ki burada kalmışız.
Otele vardığımızda hava iyice kararmıştı. Bu yüzden sabahki manzara nasıl olacak diye merak içindeydik. Lakin oturmak yok, haydi bir akşam Hanya'sı yapalım!
Öncelikle otelin restoranında bir şeyler atıştırıyoruz. Önceki Girit yazılarımda bahsettiğim üzere, masaya son olarak yine geleneksel Girit içkisi "raki" ve tatlı geliyor. Yemek yedikten sonra masaya raki gelmeyen yer görmedim Girit'te; hem aniden sıcacık ediyor tüm gırtlağı, hem insan içtikçe içmek istiyor. Girit'te Giritli gibi yaşamak için mutlaka tatmalı!
Ardından Girit'te yaşayan kuzenlerle sözleşip merkeze iniyoruz. Hani şu Venediklilerden kalma tarihi surların, o güzel deniz fenerinin olduğu limanın oraya... Kuzenlerle burada bir kafede bir araya geliyoruz; U şeklinde, denizi çevreleyen kıyıda klasik Yunan tavernaları ve hareketli müziklerin çaldığı kafeler var. Fiyatlar tanıdık, hatta Yunanistan anakarasından biraz daha uygun desem doğru olur.
Dedik ki Girit'te Yunan, Venedik ve Osmanlı kültürleri, eserleri en güzel biçimde harmanlanmış halde. Burada da geceyi aydınlatan Yalı Camii var. Diğer ismi ise Küçük Hasan Paşa Camii. Osmanlı döneminde Hanya'nın en meşhur simgelerinden biriymiş, bugün de farklı mimarisi ile hayran bırakıyor insanı... Sabah vakti fotoğrafları da alt kısımda.
Ve sabah olur... Ah, nasıl anlatsam bilmiyorum! Eşsiz duygularla sardı beni Hanya. Bu güzellik, bu eşsiz mavilik, o ılık rüzgar, sıcacık bir Girit günü; nasıl akılda, yürekte kalmasın? Özel bir şey vardı burada, bambaşka bir kaynak...
Akşam ilk kıvılcımlar oldu aramızda, sabah ise bu manzara ile tam bir aşk kaldı içimde Hanya'dan. Birçok güzel yer gördü şu gözler ama, burası bambaşka.
Sabah uyanır uyanmaz balkona koşup manzarayla ruhumu doyurduktan sonra otelde kahvaltı yapıp bir de karınları doyuruyoruz. Ardından büyük heyecanla hazırız, Hanya'nın üst sokaklarından merkeze iniyoruz.
Hanya'da da park yeri sorunu fark ediliyor. Bu yüzden merkez etrafında geziniyoruz önce biraz; bu cennet köşesini de öyle buluyoruz...
Upuzun, ılık rüzgarlı, huzur dolup taşan, masmavi bir Girit kıyısı...
Bir tutam özgürlük.
Sahilde, eşini yıllar önce kaybetmiş, katlanan sandalyesinde tek başına oturan yaşlı bir Girit amca ile sohbet ediyoruz. Otomatik olarak hayata dair öğütlere geçiyor sağolsun. :) Ardından bu mavi yüceliğe bir sürelik veda ederek merkeze doğru yöneliyoruz...
Tarihteki rolü nedeniyle Hanya oldukça tarihi bir şehir. Dar sokakları, eski yapılarla dolu mahalleleri, resim gibi evleri ile eski şehir büyük yer kaplıyor merkez içinde.
Hanya sokaklarından birkaç kare ile devam edelim...
Karşımıza Karpos isminde bir hediyelik eşya dükkanı çıkıyor. Hızlıca bir göz atalım aşağıda neler varmış.
Resimde, leziz Girit zeytinyağlarının yanında gördüğünüz karakter, klasik bir Giritli'yi resmediyor. Tahtanın üzerinde duran siyah örgü ise Girit yerlilerinin başlarına taktığı oldukça geleneksel bir aksesuar. Çin malı olanları 5 Euro gibi fiyatlara bulmanız mümkün; aslında Girit'e gidince mutlaka almak gerekenlerden biri bence. Bazı satıcılar "falanca teyze elleriyle örüyor" diyor satarken, hakikisini almaya gayret etmeli.
Gördüğünüz gibi geleneksel raki çeşitleri dolu dükkan; çilekli, kahveli, damla sakızlı...
Ardından meşhur deniz fenerinin bulunduğu limanın arka sokaklarında gezinmeye başlıyoruz. O genişçe limanın arka sokakalarını iyi anlamda hiç böyle beklememiştim doğrusu! Klask Yunan adası sokakları gibi daracık, merdivenli, çiçekli, kıvrım kıvrım sokaklarla dolu o limanın bir arka kısmı. Derken biz gezindikçe bir yandan da mideler yavaş yavaş başladı guruldamaya, aklımda daha önce çok kez duyduğum taverna "Tamam" var.
Bulduk bile!
Tamam, Hanya'nın eski tavernalarından biri. Konumu kimi sorsanız gösterirlik bir yerde, lezzetleri de pek meşhur. Dilerseniz gelin bakalım hızlıca neler yemişiz biz.
Öncelikle bu tavernaya dair ayrı bir post yazacağım. Yemekleri daha ayrıntılı fotoğraflarla, uzun uzun anlatacağım orada. Şİmdilik karşınızda Greek Salad; üzerindeki peynir ise meşhur Girit peyniri, çökelek benzeri koyun veya keçi ve ikisini karıştırarak yapılan mizithra.
Leziz bir Girit şarabı, birkaç yazı önce bloğa tarifini koyduğum skordalia, kalamar, aperatif olarak gelen Girit zeytinleri...
Buraya dikkat: Girit'ten almadan dönmemeniz gereken geleneksel bir lezzet apaki, ki kendisi tütsülenmiş et olur, efsane bir tat. Sağda ise et yanında elbette caciki.
Ve en son, "elbette" tatlı yanında raki...
Karnımız da doyduysa, Girit sokaklarını keşfetmeye devam ediyoruz. Hamam Sokağı'ndan doğru yürüyelim önce.
Aynı şekilde yakında bir Girit'ten ne alınır yazısı da gelecek; ama Girit'te bol bol porselen eserler, Girit bıçakları, geleneksel içkiler, zeytin ağacından yapılmış çeşit çeşit ürünler ve daha nicesi, alabileceğiniz Girit hatıralarından sadece birkaçı.
Üzerinde Girit'e özel damgaların olduğu, meşhur Girit bıçakları. Özellikle çakılara ilginiz varsa, bu standlar epey hoşunuza gidecektir tahminim.
Şimdi Girit'ten kilometrelerce ötede birini sık sık parmağımda taşıdığım, Girit'in zeytin ağaçlarından yüzükler... Ve elbette ortak değerimiz nazar boncukları.
Bir dondurmacıdan fiyatlarla devam edelim, "1 bala" yani bir 1 top dondurma 1,80 Euro.
Klasiği Türk baklavasına göre daha az şerbetli ve daha sert olan baklavalar, yani meşhur baklavas. :)
Arka sokakların hareketli atmosferinden çıkıp denize doğru, meydana gidiyoruz sonra.
Aşağıda ise meşhur Venizelos Meydanı'nı ve tam orta yerinde bulunan şadırvan-havuzu görüyorsunuz.
Gecesi ayrı, sabahı ayrı, güneşi ayrı... Hanya'nın rüya limanı, eski liman.
Üst kısımda gece iken fotoğrafını gördüğünüz Yalı Camii. Gerçekten çok özel bir mimarı, içerisindeki etkinliklere ev sahipliği yapıyor bugün. Giriş kapısına sırtınızı verdiğinizde sağ tarafta kalıyor meşhur Hanya deniz feneri...
Burada da alanı karşı kıyı kısmından görmeniz için; Girit'e özel mavilere bürünmüş bir Melerence, Yalı Camii'nin karşı kıyısında fenere doğru yürür iken...
Yalı Camii'nin yan tarafındaki, tepede eski evlerce izlenen, faytonların park yeri, karşıdan karşıya deniz fenerine bakan güzel meydan.
Ve karşıda gördüğünüz, Hanya'nın simgesi deniz feneri.
Yalnızlık mı desem...
... kalabalıklaşmak mı kendi içinde?
Hanya'da daha görülecek çok yer var sayın okur. Özellikle Arkeoloji Müzesi, yakınlardaki olağanüstü mavisiyle Elafonisi, ve aşağıdaki hemen meydanda bulunan Deniz Müzesi gibi...
Yaşamın özeti...
Eski limanı saran meşhur Venedik surları...
Uçsuz bucaksız, masmavi Girit suları güneşle buluşunca...
Arka mahallelerdeki güzel mimarilerden...
Derken sayın okur, zor bir fotoğraf seçme seansının ardından bu fotoğrafları derledim sizler için. Benim keşfim biraz daha koşturmayalım, huzuru hissedelim odaklı olduğu için bazı " mutlaka görülmeli" yerleri sonraya bıraktım.
Ayrıca...
Misal merkeze çok yakın olan Hanya Arkeoloji Müzesi, eski limanın köşesinde yer alan Deniz Müzesi, Etz Hayyim Sinagog'u, Eleftherios Venizelos Müzesi, Ulusal Yunan Futbol Müzesi, İsodia Katedrali, Mısır Çarşısı benzeri çarşıları, Agios Nikolaos Kilisesi, onlarca sanat dolu kilise ve birçok Osmanlı ve Venedik eseri. Ayrıca uzun bir zaman dilimine sahipseniz Hanya etrafındaki Elafonisi gibi, Zorba filmindeki meşhur dans sahnesinin çekildiği Stavros Plajı gibi cennet köşelere, köylere gitmeyi de ihmal etmeyin derim.
Ne yapın edin, en az bir defa yolunuzu Hanya'ya düşürün derim. Defalarca gitmek istediğim, her bir sokağını keşfetmek istediğim bu güzel şehirde, bir gün kalıcı olmak dileğiyle. Sevgilim Hanya; güzelliğine, huzuruna, hasretine teşekkürler...
*
Yaaa çok istedim orda olmayı şimdi! Geçenlerde evde de konuşurken Sakız`dan bahsediyorduk, baktım çocuklar bile Yunan tarafını özlemiş resmen:) O kadar geziyoruz ama komşunun tadı başka.
YanıtlaSil"Malum" katılmadan edemeyeceğim:) Gerçekten ayrı bir büyüsü var komşunun, ne kadar gezse etse de insan burada ayrı bir huzur bulunuyor. Nerede olursam olayım hep özlediğim yerler...
SilGüzel bir anlatım olmuş. Hanya'nın nın bu kadar güzel olduğunu bilmiyorum. Mavi rengin egemen olması çok hoş. Aslında ben de her seferinde farklı yerlere gitmeyi tercih ediyorum. Ama belki de bazı yerlere sürekli gitmek insana iyi geliyordur. Selamlar.
YanıtlaSilÇok teşekkürler. Doğrusu ben de bu kadarını beklemiyordum, bir de doğası var ki şehrinden de güzel. Kanyonları, ıssız sahilleri... Hanya sanırım benim için ilk "tekrar gitmeliyim" dediğim yer oldu. Mutlaka görülmeli derim...
Sil