"Son Ders"
Lisenin ilk yılı bittiğinde, öğretmenler toplanıp her öğrenci için "sözel mi, sayısal mı seçmeli" konusunu tartışıyor, ardından öğrenciyi çağırıp ona da sorarak bir çeşit rehberlik yapıyorlardı. Bense o yıllarda yeterince cool olduğu için doktor olmak, dolayısıyla sayısal okumak istiyordum. Öğretmenler de "Sayısal okumalı." dedi, girdik bir yola böylece.
Lise 2'de büyük bir gururla sayısalı seçtim sonra. Özellikle matematiği severdim, genel olarak başarılı bir öğrenci oldum hep. Fakat Türkçe, İngilizce, tarihte adeta uçardım. Resmen sözeldim! Ama asla kabul etmedim bunu o yıllarda, sayısalım ben, bırakın cool kalacağım! Derken üniversite sınavı yaklaştı, işler ciddiye bindi, ben "öyle biri" olmadığımı kabul etmeye başladım. Hani derler ya, "Çalışsa yapar.", doğrusu ben de öyleydim ama sorun "çalışmayacak" olmamdı: Neredeyse "herkes çalışsa olur" zaten, mevzu çocuğun çalışmayacak olması, o tarz bir çalışmayı "doğru, ona göre" görmeyen bir bünyeye sahip olması. Derken, ben de sürekli kendime kafamın böyle işlemediğini, doktor olmak için bunca yıl okumanın-hayatımı adeta buna feda etmenin benim ruhuma uygun olmadığını itiraf etmeye başladım. Sonra beklenen son geldi; üniversite sınavına kalmış 2 ay, ben iletişim okumak istiyorum dedim. Sağolsun ailem hiç sorun çıkarmadı, bir sene daha hazırlandım ve güzel bir puanla ilk tercihim olan okuluma, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdim. Şu başka ki, hala haberlerde ÖSS (veya adı en son her olduysa) haberleri gördüğümde kanalı değiştiririm. Sanırım hayatımın en iğrenç dönemiydi o ikinci yılın hazırlanışı. Öhöm neyse.
Okula ilk kayıt olmaya gittiğimde "Dilerim bir an önce biter." dedim. Sürekli üst sınıflara "Nasıl, çabuk geçiyor mu?" diye sordum. Az dostluk, çok anı, bir Erasmus sığdırdım İstanbul'un kalbindeki okuluma. Çok yürüdüm Sultanahmet'ten Tahtakale'ye, çok kez huzur doldum. Bazen hocalara kızdım, bazen müthiş notlarla havalara uçtum, bazen korktum, bir sürü tecrübe edindim, birbirinden deli insanlar tanıdım, en çok da hayat için bir sürü şey öğrendim. Ve işte bugün, 25 Mayıs 2015 tarihinde, okuldaki son dersimi aldım. Hesapladım da, 17 senedir öğrenciyim. Büyük bir yol ayrımındayız sayın konuklar!
Bu yazıyı yazarken, kısa süre sonra bunun da "eski bir yazı" olacağını düşünmek, önümüzdeki bir yılda yaşayacağım uçlardaki değişimler, iş hayatı, bambaşka telaşlar; çok heyecanlı bir yol görüyorum önümde. Bir de, insanın yaşı arttıkça, zaman da daha hızlı geçmeye başlıyor sanırım. Bundan 2 yıl, 5 yıl, 10 yıl sonra, eğer yaşarsam nerede olacağımı çok merak ediyor içim, gerçekten önemli bir yol ayrımındayız. Bu yıl mezun olan herkese bol başarı, hayallerine doğru giden bir yol, çok çaba ve çabalarının karşılığına kavuşmalar diliyorum.
Haydi bütüün pozitif enerjimi gönderdim, iyi şanslar olsun! :)
*
Lise 2'de büyük bir gururla sayısalı seçtim sonra. Özellikle matematiği severdim, genel olarak başarılı bir öğrenci oldum hep. Fakat Türkçe, İngilizce, tarihte adeta uçardım. Resmen sözeldim! Ama asla kabul etmedim bunu o yıllarda, sayısalım ben, bırakın cool kalacağım! Derken üniversite sınavı yaklaştı, işler ciddiye bindi, ben "öyle biri" olmadığımı kabul etmeye başladım. Hani derler ya, "Çalışsa yapar.", doğrusu ben de öyleydim ama sorun "çalışmayacak" olmamdı: Neredeyse "herkes çalışsa olur" zaten, mevzu çocuğun çalışmayacak olması, o tarz bir çalışmayı "doğru, ona göre" görmeyen bir bünyeye sahip olması. Derken, ben de sürekli kendime kafamın böyle işlemediğini, doktor olmak için bunca yıl okumanın-hayatımı adeta buna feda etmenin benim ruhuma uygun olmadığını itiraf etmeye başladım. Sonra beklenen son geldi; üniversite sınavına kalmış 2 ay, ben iletişim okumak istiyorum dedim. Sağolsun ailem hiç sorun çıkarmadı, bir sene daha hazırlandım ve güzel bir puanla ilk tercihim olan okuluma, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdim. Şu başka ki, hala haberlerde ÖSS (veya adı en son her olduysa) haberleri gördüğümde kanalı değiştiririm. Sanırım hayatımın en iğrenç dönemiydi o ikinci yılın hazırlanışı. Öhöm neyse.
Okula ilk kayıt olmaya gittiğimde "Dilerim bir an önce biter." dedim. Sürekli üst sınıflara "Nasıl, çabuk geçiyor mu?" diye sordum. Az dostluk, çok anı, bir Erasmus sığdırdım İstanbul'un kalbindeki okuluma. Çok yürüdüm Sultanahmet'ten Tahtakale'ye, çok kez huzur doldum. Bazen hocalara kızdım, bazen müthiş notlarla havalara uçtum, bazen korktum, bir sürü tecrübe edindim, birbirinden deli insanlar tanıdım, en çok da hayat için bir sürü şey öğrendim. Ve işte bugün, 25 Mayıs 2015 tarihinde, okuldaki son dersimi aldım. Hesapladım da, 17 senedir öğrenciyim. Büyük bir yol ayrımındayız sayın konuklar!
Bugünden, sınıftan küçük bir bölüm.
Bu yazıyı yazarken, kısa süre sonra bunun da "eski bir yazı" olacağını düşünmek, önümüzdeki bir yılda yaşayacağım uçlardaki değişimler, iş hayatı, bambaşka telaşlar; çok heyecanlı bir yol görüyorum önümde. Bir de, insanın yaşı arttıkça, zaman da daha hızlı geçmeye başlıyor sanırım. Bundan 2 yıl, 5 yıl, 10 yıl sonra, eğer yaşarsam nerede olacağımı çok merak ediyor içim, gerçekten önemli bir yol ayrımındayız. Bu yıl mezun olan herkese bol başarı, hayallerine doğru giden bir yol, çok çaba ve çabalarının karşılığına kavuşmalar diliyorum.
Haydi bütüün pozitif enerjimi gönderdim, iyi şanslar olsun! :)
*
ποιοι είναι στη φωτογραφία; οι φίλοι σου απο το πανεπιστήμιο;
YanıtlaSilΝαι Χριστίνα, κάναμε το τελευταίο μας μάθημα στο πανεπιστήμιο. :)
Sil