Balat'ta Bir Gün ve Hisler
Sadece birkaç hafta sonra üniversiteden mezun oluyorum, neredeyse kendimi bildim bileli sahip olduğum "öğrenci" sıfatı ile vedalaşacağım şimdi; garip bir his. İşte, okulun ikinci yılından beri, bir elin beş parmağını geçmeyen sayıdaki güzel kalpli arkadaşlarımla bir planımız vardı: Balat'ı keşfetmek.
Gidelim Balat'a, güzel bir yer bulup kahvaltı yapalım sabah erkenden, kırık camlardan görünen Rum evlerinin içine bakıp kalp ağrıtalım, o güzel mimarili evleri yüz yıl öncesi gibi hayal edelim, Patrikhane'de dolanalım, Kırmızı Okul'a çıkıp tepeden Haliç'e dalsın aklımız; tüm bir gün Balat'ı yaşayalım sadece. Derken dileğimiz, planımız gerçek oldu nihayetinde.
Güneş şahane, ılık da bir rüzgar; en sevdiğim hava var İstanbul'da. Önce Beyazıt'tan Eminönü'ne indik, şu, belki de İstanbul'un en güzel manzarasına bakıp kısa zaman sonra burayı ne çok özleyeceğimi düşündüm. Ama gel gör ki, "ne seninle ne sensiz" ilişkisi bizimkisi ki, "ne seninle" kısmı az daha ağır basan.
Eminönü'nden Balat'a doğru süzüldük kolayca; öyle güzel bir hava var ki... Her defasında ilk kez gelmiş gibi, yine ağzı açık dolandık sokaklarda, tüm o derin yaşanmışlıklarla. Kırık dökük evlerle, tahta pencereler, bitmiş güzel günlerle.
Kimseyi, hiçbir seçimiyle yargılamak istemem. Ama... Balat pek iyi bir topluluğun eline bırakılmış değil. Halk zaten "yerli halk" değil ama, iyi bakmıyorlar bu mühim semte. Alttaki fotoğraf örnek olsun sadece, "çöp atmasın diye yalvartan, Allah diyeyim de atmasın" diyen insanlar içindeyiz maalesef. Normal bir İstanbul gününde sokakta yürürken görmediğimiz profiller Balat'ı mesken edinmiş, maalesef negatif anlamda. Herkesi sevelim o başka da, çok üzülüyorum böyle değerli bir mekanın "bu hale" getirilmesine...
İç geçirmeye devam ederken, kahvaltı yapacak bir yer arıyoruz ve Cafe Naftalin K. 'yi buluyoruz. Pek sevimli insanlar işletiyor bu vintage kafeyi ki, ayrı bir post yazmak istiyorum burası için. Şimdilik, bu kedi dostu güzel kafeden birkaç fotoğraf gelsin...
Kahvaltıları heyecanla sipariş ettik; masaya ilk gelen Hatay yöresine özgü "zahter" oldu. İlk kez tattım ve çok sevdim.
Önce taze biberiye yaprakları serpilmiş zeytinyağına, sonra zahtere batırılan ekmeğin farklı aroması çok hoşumuza gidiyor.
Üstüne bu güzel sunumlu leziz kahvaltı geliyor; Naftalin K. 'yi pek sevdik biz...
Bu arada bugün Busem'in doğum günü. "Kızsal işlerle" pek alakası olmayan Busem'e aldığımız Viking kitabını "çeyizsel" bir markanın poşetine koyduk, bir an önce kendisini korkutmamız lazım. :) O yüzden biraz dolandıktan sonra Perispri Cafe'de buluyoruz kendimizi. Balkon kısmı Haliç'e bakan, müthiş sakin ve keyifli bir mekan. Yine ayrıca yazacağım burayı ama, kafenin sahipleri heykeltıraş imiş ve alt katta bir atölye de bulunuyor. Pek sevdik...
Bir de böyle devasa çay bardakları var, nasıl sevmeyeyim? :)
Ayrıca minik doğum günü sürprizimiz için onlar da çok heyecanlandı ve gönülden ilgilendiler; Perispri Cafe mutlaka tekrar gideceğimiz bir yer.
Hızımıza yetişiyorsunuz değil mi? :) Yolumuzun üstünde, pek sevdiğim Patrikhane'ye geldik şimdi.
Ne güzel kültürler var tek bir şehir içinde; her rengi keşfetmeli insan. Üstelik Patrikhane görevlilerinden kedilerine kadar herkes inanılmaz dost canlısı ve kibar burada.
Son durak meşhur "kırmızı okul", Yunanca adıyla Megali Tou Genous Sholi veya güncel adıyla Özel Fener Rum Lisesi ve Ortaokulu. Balat'tan geçerken bakışlarınızı yukarılara çevirdiğinizde muhtemelen görmemenizin imkansız olduğu, kıpkırmızı, müthiş bir mimariye sahip, 1454'ten beri ayakta olan bir okul burası.
Kırmızı Okul'da şöyle bir geziniyor, müthiş manzarasıyla öğrencilerinin ne kadar şanslı olduğunu konuşuyor ve tekrar Haliç'e iniyoruz.
Okulun Manzarası
Sahilden yürüye yürüye gittik dönüş yolumuza. Deniz, hava, kuşlar; hepsi çok güzel ama... Hemen her yer çöp içinde. Böyle güzel bir memleketi bu hale getirmek de kolay iş değil, ona da bir bravo.
Dilerim tüm sorumluluk sahibi, bilinçli, "iyi" insanlarımız Balat'a daha çok sahip çıkar, orijinal değerlerini korur ve kıymetini anlar. En kısa zamanda Balat'a gitmeniz, hissetmeniz ve tekrar keşfetmeniz dileğiyle...
*
Merhaba,
YanıtlaSilÖncelikle Balat gezisi için güzel bir yazı olmuş tebrik ederim.
Fener Rum Lisesini direk gezebiliyoruz musunz? Kapılar misafirlere açık mı
Merhaba, güzel sözlerinize teşekkür ederim.
Silİşin açıkçası, okulun dışındaki otomata bastık şansımızı denemek için. Benim Yunanca biliyor oluşumuza da güvendik, bir konuşma yapar "zararsız" olduğumuzu anlatabiliriz diye. Ama brkaç saniye içinde otomatı açtılar ve baktık kimse yok, kimse çıkıp bakmıyor kim gelmiş diye, enteresandı. Doğrusu iyi niyetli olduğunuz açıksa, genelde okulun bahçesinde ve en çok lobisinde gezinmenize müsaade var. Fakat okulun içini gezmeye izin verilmiyor. İyi keşifler dilerim.