Hollanda Günlükleri - 22

Görüşmeyeli beslenmeme, bedenime ve ruhuma daha çok özen göstermeye, zaman ayırmaya başladım. Uzun yıllar neticesinde zihnime yerleşmiş olan bazı faydasız alışkanlıklarımı değiştirme çabasındayım; çok da güzel gidiyor. Kendinize iyilik yaptığınızda bunun karşılığını çabucak görmeye başlıyorsunuz.

Şekeri çok çok azalttım, neredeyse 1 yıldır ekmeği sadece özel günlerde/sofralarda falan yiyorum. Eve zaten almıyoruz, kola falan da hak getire, aylar oldu. İşin ilginci bunların çok zor olacağını düşünürdüm hep ama tam anlamıyla "oluverdi" niyetlenince. Zaten hayatın en büyük sırlarından biri bu sanırım; bir şeyin üstüne çok biner, stres yaparsan tıkanıyor. Yok akışına bırakırsan, su gibi akıp gidiyor tüm süreç.


Az yağlı fakat yüksek proteinli yapısı ile cottage peyniri son zamanlarda hep var kahvaltımda.


Bunu Melerence'nin instagramında "Allah affetsin ama çok güzel ödem atıyor" diye paylaşmıştım. :) Gerçekten biraz enteresan bir kombinasyon ama faydasını görüyorum her defasında. 1 ila 1,5 litre suda ananas kabuğu, limon ve maydanozu haşlayıp, ılıyan suyu gün boyu içiyorsunuz. Çok da fena değil. :)


Yaz boyunca tekrar spor salonuna gittim. Git gel bisikletle toplam 20 dakika olunca baya sıkı bir antreman oluyordu tabii. :) Bir gün hava öyle güzeldi ki, eve yakın bir parkta soluklanıp çimlerde hiçbir şey yapmaz anımda bu fotoğrafı çektim.


Bu yıl en keyif aldığım şeylerden biri kürek çekme oldu. Hep müthiş kalori yakıyorsunuz, hem neredeyse tüm vücudu çalıştırıyor, hem de acayip stres attırıyor. 


2019 yazı nasıl geçti derseniz, "piknikle" derim. Her güzel havada, her fırsatta kendimizi parklara attık. Bazen çok özenli dev yer sofraları yaptık, bazen kahvemizi alıp oturuverdik doğanın köşesine.


Markette kasalardan sonra satılan bu kuru çiçeklere hayran hayran baktım tüm yaz; ama gayet ılıman geçen Hollanda yazına gölge düşürmek için almadım ve enerji hakkımı yazdan bahardan yana kullandım. :)


Lise 3'te hayatıma giren, en özel arkadaşlarımdan Bişenk ile senelerdir görüşemiyorduk. Şırnak'ta öğretmenlik yapıyor, evlendi, yerleşti falan derken... Geçenlerde eşiyle bir tura çıkmışlar, Amsterdam'da bir araya geldik seneler sonra. Lisedeki sıra arkadaşımı buralarda görmek algılarımı şaşırtsa da, "olmaz olmaz deme hiç" şarkısını mırıldanmama sebep oldu. :)


Artık Cumartesi günlerini balık günü ilan ettik. Şehrimizde kurulan pazardan taze balık alıp fırında yapıyoruz, kendim için çok iyi bir şey yaptığımı hissediyorum hep balık yiyince.


Almanya'da yaşayan arkadaşımız Niko bu yaz evlendi; öncesinde Hagen şehrinde o ve eşiyle buluşup bir Greek restorana gittik. Tabii ki orada da hakiki tat ve hatta sunuş biçimi bile alakasızdı Yunanistan ile ama Selanik öncesi bir prova oldu. 


Bu da 1 Euroluk dünyanın en güzel buketi. :)


Hagen gibi Almanya'nın birçok şehrinde birçok Yunan da yaşıyor. Çoğu kriz sonrası göçenlerden tabii. Bu da belli ki Selanikli bir arkadaş. :)


Bu klasik görüntüsüyle Hollanda'nın meşhur bademli kurabiyesi. Çok hoş böyle yoğun ama kırılan bir yapısı var hamurunun, küçük bir tavsiye olsun.


Hollanda'da bir ağustos günü, ayakta botlar. :)


Ben çok sağlıklı yeme alışkanlıklarıyla büyümedim. Yani ailemizde hep keyifçi olduk; saat kaçta aklımıza ne düşerse alır yerdik, çiğköfte partileri mi dersin, ekmek kızartmalı akşam kahvaltıları mı? :) Bu sofraların keyfi gerçekten başka ama sık olduğu zaman insan iradesiyle sınanıyor sonra. Bedenimiz kıymetli ve bu alışkanlıkları sonradan değiştirmek kolay değil. Ama başarıyorum.


Geçenlerde Gece'ciğimizin evinde bir araya geldik Hollanda'da; ne güzel, samimi bir sofra kurmuştu. İşte bu sofralar bir başka anlam yüklü. "Yemek" değil yani mevzu.


Hayatımın hiçbir döneminde bu kadar çok kahve içmemiştim herhalde. Malum me time'larımın vazgeçilmezi oldu, hele ki soğuk günlerde. Hala çok seviyorum tek başıma bir kahve alıp, pencereye doğru oturup hayatın akışını izlemeyi.


Martin ve eşi çok sevdiğimiz Hollandalı arkadaşlarımızdan. Bir de Olivia var, minik sarı çiçek kızları. :) Onlar geçenlerde bizi Emmen'deki bir çeşit hayvanat bahçesine davet ettiler. Klasik kafes sistemi yok burada; konseptler yaratıp çoğu hayvanın gerçek yaşam alanına benzetmeye çalışmışlar. Kocamaaan bir yer. Bir yere giriyorsunuz hop Afrika kabile evlerin, evin içinden keçi çıkıyor falan. Bir sonraki alan safari alanı, aslanlar kafessiz duruyor, aranızda bir nehir var sadece. Gibi gibi, çok etkileyiciydi. Ama en çok etkilendiğim bu aşağıdaki kelebek vadisi alanıydı. Hele ki dev gibi ve masssmavi bir kelebek vardı ki bir türlü yakalayıp çekemedim. Masalın içindeydim sanki. Bu aşağıdaki da kelebeklerin yemek yediği yer. :)



Sonrasında madem dedik siz bizi buraya davet ettiniz, biz de size yemek ısmarlayalım. Yakınlardaki bir İtalyan restoranına gittik; her daim quattro formaggi diyorum.


Geçenerde böyle ananas bitkisi gördüm markette. Bilmiyorum hangi manayla alınır, eksek hakikaten büyür mü ama nedense çok heyecanlandım. :) 7.49 Euro da fiyatıymış. Çevirme liraya çevirme. :)


Birçok kez paylaştığım çok geleneksel Hollanda çiğ balığı haring. Ya böyle, ya ekmek arasında yenebilir. Çiğ miğ ama bence çok lezzetli.


Bir başka me time. :) Bu ara alkolsüz ve limonlu bira favorim sanırım.


Selanik'e giderken iki ablamıza hediye götürmek istedim ve böyle bir paket yaptım. Şu ortadaki acı sosa bayılıyoruz. Türk marketinden de sumak aldım piyazı anlatır öğretirim diye. Böyleli bir şey oldu.


Ve gün geldi, sonunda saya saya bitirdim günleri ve Selanik'e doğru sabahın bir vakti havalandık.



Önce arabayı, sonra özlenen kahveleri teslim aldık, evin yoluna düştük. Kalacağımız süre boyunca ilk ve son gün düğün & vaftiz olduğu için ortada sıkışmış bulunduk biraz. O kısmı da Yunanistan içinde bir roadtrip ile İyonya kıyılarına uzanarak değerlendirdik.


Birkaç ay önce şakasını yaptığım şey de gerçek oldu ve sabah sabah One Salonica Alışveriş Merkezi'ndeki (ve daha birçok yerde olan) Savvikos'ta souvlaki "gömmüş" bulunduk. :D Öyle bir özlem idi.


Diğer gün Niko ve Viktoria evlenecekti. Selanik'e yakın bir bölge olan Oreokastro'da bir gün otelde kaldık ki gece rahat dönebilelim. Düğün salonu oradaydı yani. Orası da hoş, tertemiz havasıyla minik bir yerdi.


Düğünden önce kilise nikahı; bunlar da çiftin başına atmak için hazırlanmış pirinçler.


Dua kısmı 40 dakika civarı sürüyor. Gelin ve damatın arkasındaki "şahitleri", ki kendisi bu süslemeleri, kilise harcını falan ekonomik olarak da üstlenen kişi olur. Sonra da bir ömür birbirlerine "bacanak" misali oo şahit vaay şahit gelmiş şeklinde seslenirler. 


Düğün işi aradan çıkınca kendi tatilimiz başlayana dek Selanik'e doymaya gayret ettik. Herhalde hayatımda ilk defa bu kadar çok denize girdim bu yıl ki normalde 2-3 kez falan girebilirim. Bu da canım kanım ciğerim Halkidiki sayesindedir tabii. Minimum 40 dakikada mis gibi plajlara varmak ne güzel. Bu aşağıdaki 3. ayağa gittik önce. Athos Dağı ve kadınlarının ve hatta dişi hayvanların girmesinin yasak olduğu manastırlar falan da orada. Haritada yaklaştırırsanız çizilmiş bir sınır bile görürsünüz.

 Sahara Beach Selanik'e çok yakın, çok temiz ve güzel organize edilmiş mekanlardan. Mesela bir kahve alıp şezlonga geçin başka bir şey ödemeden, mis gibi kalın akşama kadar.


3. ayağa dikkat ederseniz küçücük bir ada var orada, Ammouliani. Gemiyle oraya gittik bir diğer gün. Kısa bir yolculuk ama misss gibi Ege havası çarptı saçlarıma bu sene de çok şükür. :)


Deniz çok güzeldi. Aslında burada bir yer kiralayıp ev-deniz-ev-deniz şeklinde bir tatil çok mantıklı olurdu.


Akşam son vapurla dönerken müthiş bir gün batımı yolcu etti bizi.


Bu da vapurdan inerken; her gördüğümde ağzıma Uzun İnce Bir Yoldayım'ın takılması ayrı bir konu. :)


Ve biraz daha Selanik.



Halkidiki yolundaki Moustakas. Lokal ve leziz.


Ayrıca yazacağım ki, Selanik'teki aşırı orijinal bir Gürcü restoranı Alazani. Tabaktakileri tanıyanlar şu an ağlıyor olabilir. :)) Sırf yemek yemeye de olsa gitmek istiyorum şu Gürcistan'a artık.


Dilerseniz kısa süre sonra Yunanistan Günlüğüne dönmüş diğer Hollanda Günlüğü gelsin, bu yazıyı daha fazla uzatmayalım. Diğer yazının başında da biraz Yunanistan olur, sonra Hollanda'ya devam ederiz tahminim. Özleyenler & hatırlayanlar varsa kısa bir komşu çekiştirme ve iç dökme ile kapatalım bu yazıyı. :)

*

Şimdi bizim apartmanı mübarek baştan inşa ettiler. Yani apartmanın dışı gerçek anlamda şapır şupur yıkandı, her bir köşesi boyandı, kapılarımız boyandı; ama işin enteresanı yemin ederim kapılar en az 3 kez boyandı. Devamlı evin zili çalıyor ve dev gibi Hollandalı abiler "kapıyı boyıcaz" diyor. Dün yine kapı çaldı, sinirim de bozuktu biraz böyle saçımı elime dolaya dolaya toplayaraktan bir kalktım ki vallahi kavgaya gider gibi. :D Bir de söylemiyorlar ne zaman yapacaklarını, biri kapıyı çalıp açık kalsın kuruması lazım diyor. E ben dışarı çıkacaktım belki? O yüzden artık bitsin diyor ve apartman zaten boyalı mis gibiydi diye eklemek istiyorum. 

Diğer günlükte bahsedeceğim, son bir ayımızı verdiğimiz bir işle uğraşıyorduk. O ayrı komedi zaten anlatacağım sonraki yazıda, malum zaman sıralamasına göre gidiyoruz. :)) 

*

Alt komşumun yanında aşırı tatlı, aşşırı hayat dolu bir kadın oturuyor. :) Ve İngilizce bilmediği için hep Hollandaca konuşuyoruz onunla.

Hollandaca'm iyi gidiyor. Normal şartlarda 2 sene sonra vatandaşlık için başvurabiliyorum. Ama bakalım, hayat ne gösterecek.

Bunun yanında şu sıralar en büyük gayem ehliyet almak. Geldiğimden beri aklımda vardı ama herkesin söylediği yüz kere kaldığı, burnumu çektim adam bıraktı falan gibi hikayeler. Önceden nasıl alacağım böyle moduna giriyordum (o özel dersler de trink trink para tabii hep) ama artık çok daha pozitif bakıyorum. Acelem de yok. Usul usul teori çalışıyorum, hafta sonları da pratik yapıyoruz yakındaki boş bir alanda. Normalde 40-50 Euro olan sınava Türkçe tercüman ile girerseniz 250 Euro civarı oluyormuş ama varsın olsun, zaten pek anlamadığım bir alan, bir de şanzımanın Hollandacasını öğrenmeyeyim şimdi. 

*

Yakında Melerence'nin Youtube kanalında bir muhabbet programına, podcast'a başlıyoruz bakalım. Heeer şeye dair, mükemmelliyet çabası olmadan, uyandıran, tatlı sohbetler yapmak hayalindeyim. Yarın ola hayrola. :)

Görüşmek üzere buraya kadar okuyan çılgın okur,
Melis















Yorumlar

  1. Fotoğraflar ve gezinti çok güzel. Yemek vakti okuyunca da ağzım sulandı biraz:)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar