Hollanda Günlükleri - 17

Bloğu, yazmayı o kadaaar çok özledim ki! Ama hakikaten elimde değildi, mümkün olduğunca sık yazmaya gayret edeceğim bugünden sonra. Zira içim dolu dolu. :)

Yeni bir Hollanda günlüğü yapalım, olanı olmayanı bir toparlayalım. Aldığım mail ve mesajlardan anlıyorum ki bu serinin seveni çok; bana da devam etmek için güç ve ilham oluyor bu durum elbet. Haydi başlayalım, ne var ne yok bu aralar...

 Hollanda herhalde son yılların en sıcak bahar aylarını yaşadı bu sene. Hele Mayıs; yazdan beterdi! Arada nispeten soğukça veya yağmurlu günler de vardı ama çoğu zaman 26 - 30 dereceler arasındaydı ki, hissedilen çok daha fazla oluyor bu iklimde. Derken efendim, her fırsatta piknikçiliğe devam ettik.


Neden bilmiyorum ama bu piknik mevzusu beni çok mutlu ediyor. "Termos" kelimesi böyle içimde çiçekler falan açtırıyor. Hele bir de böyle güneşli ama yakmayan bir sabahın körüsünde :) uçsuz bucaksız yeşillere karşı kahvaltı yapmaya çıktıysak... Hollanda'da yol kenarlarında böyle piknik masaları var, hatta bir tane favorim var -yine şans eseri gezerek bulmuştuk- ormanın kenarında tek bir masa, her tarafı ağaçlık, karşıda koşturan kuzular... Orası gibi burayı da pek sevip lokasyonu kaydettik piknik alanlarımıza.


Bir yumuşak kahve, mümkünse orman meyvelisinden bir tatlı, defter-kalem ve bir adet Melis. Ruhumun dinlendiği, telefonun bir kenara konduğu anlardan biri.


Hollandalıların esasen bahçe işlerini yaparken giydikleri "klompen"; turistik olmayan, ufak bir şehirdeki üreticisinden almıştık, 39 numero :) Arada tıkır tıkır giyiyorum evde, bir de tarafımı kızdıran olursa kafaya atmak için tatlış bir tehdit unsuru bence. Çok amaçlı. :)


Geçenlerde Aliexpress batağına düştüğümü yazmıştım. :) Sanırım biraz kurtuldum bataktan, zira paketleri getiren adamdan utanmaya başlamıştım artık her gün her gün, bici bici paketler. Bu aldığım son şeylerden biri; coğrafya, dünya haritası, bayrak, ülkeleri ve benzeri konulara takıntılı sayın eşime sürpriz olarak, Melerence birleşmiş milletler şeysi.


Aaaa bak yine heyecanlandım görünce. Son zamanlarda, hatta yok yok, hayatımda yaptığım en yumuşak ve ertesi güne aynı ponçiklikte kalan hamur ve mini pizza. Tarifi internetten buldum, isteyenlerle paylaşabilirim. Her yapan bayılıyor valla.


Tam minimalist olacağım IKEA'ya gidiyoruz. :( Şaka bir yana cidden bu aralar minimalizme yanaşıyorum, poşetlerce şey atıp müthiş keyif almam bunun bir işareti bence. Bu arada renkler çok güzel değil mi? Mesela dolaptaki tüm diğer su bardaklarını çıkarıp sadece bunları bıraktım. Baya da kalın bir cam, bana dayanır birkaç sene diye umuyorum.


Geçenlerde annemler İstanbul'dan bir koli yolladı. Hollanda'da en çok hasretini çektiğim şeylerden biri olan "iyi zeytin" konusunu da bir süreliğine çözdük böylece: Bu babamla favori zeytinimiz Hatay kırma. Tek kötü yanı çerez gibi gidiyor, aman tikkat. :)


Amsterdam Centraal Tren İstasyonu'nun içinde Dunkin' Donuts var; aşırı güzel donutlar var, yolu düşen bir uğrasın bence. Sırf tipleri yüzünden almak istiyor insan, which is dangerous tabii. Bu da en sevdiğim. :)


Hafif ve leziz bir tatlı önerisi; sakızlı muhallebi üzerine ceviz ve donmuş orman meyveleri. Son zamanların en ferah uydurmasyonu oldu.


Ve yine bir piknikçilik faaliyeti. :) Dışarıda şu çay bardaklarımı görüyorum, çayımı içiyorum ya sanki böyle cebimde bir milyon dolar var. Öyle bir güven hissi bişeyler.


Bu sene bahçeyi çok güzel yaptık. Birkaç fotoğraf ile buralara kaydetmek, seneye karşılaştırmak isterim, bu sene öyle yaptım da güzel oluyormuş. 
-Solda gözünüze soktuğum şey de rezenem. :)-


Çok mutlu ediyor beni; sağdaki çilekler verdi bile meyvesini, o mis gibi havalar bitkilere yaradı. Şimdi domateslerimin kızarmasını bekliyorum en son. A bir de ayçiçekleri -geleneksel faaliyetimiz- boy atmaya devaam ediyor, yakında çıkarlar güneş rengi.


Bunlar da her sene açmasını hasretle beklediğim, komşuda bize de düşen minik beyaz güllerimiz. Ah güzel bahar...


Bunlar da yine komşunun gülleri. Yoooo hiç gözüm falan yok. :)


Böyle birkaç gün yanıp kavrulduğunuz sıcağın üzerine yağan şakır şakır bir yağmur sonrası, toprak kokusu ile domates yapraklarının aroması karışmış misal; yaşamak.


 Güzel havalarda tam bir cennete dönen Hollanda'da "öylesine" bir park. Düşündüm de fotoğraf ne kadar "fancy" görünüyor halbuki; baya ufak bir şehrin ana parkı burası. İnsan yeşile yakın yaşayacak vallahi; değilseniz ne olur radikal bir karar alın.


Son zamanlarda en severek aldığım şey bence, bu kocaman Amsterdamlı nevresim. :) Yıkayıp astım bahçeye, önünde selfie çektim, biraz ütülersem direkt Amsterdam'dayım. :)) Bu arada Hollanda'nın en sevdiğim online alışveriş şeysi Wehkamp'tan aldım, meraklısına.


Geçenlerde Gianna ve Liana geldi, tabii bağzı Lacta ve benzeri depolarımı da doldurdular sağolsunlar. Bu meşhur yemista + çay kombinasyonu da :D kültürel zenginliğimizin bıdı bıdı bıdı...


Bu aralar aşırı bir içiyorum, çok iyi geliyor, pamuk gibi oluyorsun; rezene ve papatya.


Özel günleri hiç atlamayan sevgili Dimitra, evlere Selanik kokusu yollamış yine. Kendisiyle Aggelioforos'un turizm ekine birkaç yazı yazdığımda tanışmış, Selanik'te görüşmüştük. Yıllardır da iletişimde kaldık hep. Ne güzel şeyler, kartlaşıyoruz bir de devamlı. (2015'te buluşmuşuz, o yılın Selanik günlüğünde yazmışım. Okumak için buraya klik.)


Ve... Annem geldi!!!!!! Allah'ım yufka da geldi, Hatay kırma da, ezine de, erik de geldiiiooo... Tamam en çok anneme sevindim ama bunlar da artık cinnet sebebiydi. :)) Ya adam gibi yufka çıkmaz mı koskoca Hollanda'da, katır kutur hepsi, börek hasretinden çürüdük be arkadaşım. Sağolsun Esroş geldi, yaptı etti hazırladı, ellerine sağlık. Biraz sakinleştim. :) Hepsi bir yana, annemi burada, evimde, yanımda görmek çok ama çok güzeldi. En kısa zamanda tekrar dilerim. (Bu masa örtümü Girit'ten almıştım, çok ponçik değil mi?)


Beklenmedik şeyler olduğunda en çok, "her şey bir sebepten olur" demeyi bilmeli insan. Yoksa keyfin yerinde olduğu anlarda pozitif olmak kolay şey. Hastane günlerinden birinde, 'özel hastane' tadındaki devlet hastanemizden pek memnun kaldık. Sağlık çalışanlarının güleryüzlü, esprili falan olması da dünyanın en güzel şeylerinden biri ayrıca.


Ve geldik son fotoğrafa; ilklerin fotoğrafına. 
Fındık burunlu, süt ağızlı bir kuzu gelmiş yaşama... Hoş, şefkat dolu, mis kokulu mucizelerle gelmiş. Her daim sağlıkla, aşkla, farkındalıkla...
Canım kuzucuğum, iyi ki geldin.


*

Görüşmek üzere,
Melis


Yorumlar

Popüler Yayınlar