Belçika: Brüksel'de Ikinci Gün
Belçika: Brüksel'de Birinci Gün yazısı ile başladığımız üç günlük maceranın ikinci günü ile devam ediyoruz.
Hostelde, güzel bir kahvaltı ile başlayan gün oldukça uzun olacak; fakat ne mutlu ki hava şahane! Hostelimizi tekrar tekrar tavsiye ediyorum, çok memnun kaldık. Ayrıntılı bilgiye birinci yazıdan ulaşabilirsiniz.
"Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı."
Su, çikolata, enerji depolama niyeti ile yakındaki markete gittik önce. Kasadaki beyler Türk, bakışlarından anlıyorum gerçekten. :)
Burada Brüksel'in kimliğini daha iyi anlamanız için bir fotoğraf var; market kataloğu Hollandaca ve Fransızca olarak basılmış.
Avrupa Parlamentosu'na gideceğiz bugün; fakat öğlene kadar boş vakit var. Keti ve Hilleen ile GPS'lere sarılıyoruz hemen, şahane bir ikinci el eşya pazarına gitmek üzere metroya doğru yola koyuluyoruz. (İkinci el olayına çoook bayılıyorum!)
Botanique (Yanında Botanik Bahçesi var.) Durağı'na geldikten sonra, bilet makinesi ile cebelleşip hallediyoruz sonunda; gidiş dönüş bileti alıyoruz, fiyatı 4 Euro.
Sultanahmet'te elinde haritayla gezen turistleri artık daha iyi anlıyorum; gerçekten işe yarıyor! İneceğimiz istasyonu kolayca bulup bekliyoruz. İnsanlar birbirinden o kadar farklı ki burada; buna rağmen garip bir uyum var.
Derken metrodan inip sora sora buluyoruz ikinci el pazarını. Fakat önce, sol üstteki güzel, yeşil parktan geçiyoruz; sonra sağ üstteki yassı şeftalilere gülüyoruz. Ardından pazarı görür görmek aşık oluyorum ben, ne yazık ki az vaktimiz var, bir saat kadar buradayız.
Hayatımda asla unutmayacağım güzellikte yerlerden. Çok ucuz şeyler de var; alt taraftaki eski gelinlik sadece 1 Euro idi. Bir gelinlik beğendim ama çook ağır olduğu için almadım, yine 1 Euro fiyatı vardı; as, duvarında dursun hani.
Derken koştur koştur geri döndük hostele, şimdi Parlamento'ya gideceğiz ki ayrıca yazacağım bunu. Çok heyecanlı dakikalar yaşadım! Türkiye ve AB konusu hiç bitmediği için çok "cool" bir insan idim oralarda. :P Gerçekten merak ediyorlar Türklerin ne düşündüğünü bu konuda. Ardından, sıkı bir güvenlik kontrolünün ardından içeri giriyoruz, yakamızda etiketler ile.
Bizi AB Hollanda bölümü çalışanlarından üç kişi karşılıyor; önce bir toplantı odasına geçip AB'nin yapısından, Türkiye'nin adaylığından ve Belçika'nın profesyonel kimliğinden bahsediyoruz. Binanın salon kısmında stüdyolar var; gördüğümüz AB'ye dair programların çoğu burada çekiliyor.
Dediğim gibi, daha sonra Parlamento'yu A'dan Z'ye yazacağım. Ayrıca binanın hemen karşısındaki AB Müzesi'ni de ziyaret ettik; adının aksine çok keyifli bir yerdi, yine kısa zaman sonra Melerence'de olacak.
İkinci gün Brüksel'in güzel ve tarihi merkezini de tanıdığım gündü. Yemyeşil bir parktan geçip etrafı izleyerek merkeze doğru yürüdük. Zarif heykeller her yerde...
Bu arada herkesin aklında meşhur Belçikalı waffledan yemek ve şehrin "çok büyük" simgesi işeyen bebe Manneken Pis'i görmek vardı. Öncelikle heykel şok edici; çünkü 60 cm gibi bir büyüklüğü var ve önünde onlarca insan çılgına dönmüş. Beni bir gülme aldı sakin olun alt tarafı işiyor diye ki, bu heykelin hikayesini duyunca daha çok güldüm. :) Derler ki bu bebe önemli birinin oğluymuş ve kaybolmuş. Daha sonra bir adam bu çocuğu bulmuş ve bu esnada çocuk çiş yapıyormuş efendim. Bunun "anısına" çocuğu böyle heykel olarak ölümsüzleştirmişler. Ne diyeyim? :) Bir diğer iddia ise bu bebenin ajan olduğu; ona hiç değinmiyorum, çünkü ajanın neden heykelini dikerler, haydi diktiler, neden çiş yaparken betimlerler, şahsen hiçbir fikrim yok.
Üst fotoğrafta ve yazının başında gördüğünüz gibi, waffle burada çok ünlü. Genelde "1 Euro" tabelaları var; fakat bu fiyat "hiçbir şeysiz" waffle için. Şöyle güzel bir şey yemek isterseniz, fiyat ister istemez 4-5 Euro'ya çıkacaktır.
Burada, fotoğrafın alt kısmında kremalı waffle'ı görüyorsunuz, üzerinde Manneken Pis'li jelibon ile. Waffle gerçekten güzel ve bizim Türkiye'de yediklerimiz ile alakası yok. Bunlar tek parça kalın hamurdan yapılıyor; dolayısıyla "içine bir şey koyup katlama" gibi bir durum yok.
Yavaş yavaş ikinci günün sonuna yaklaşırken, güzel bir anıt, ortasında güçlüce yanan bir meşale ve yine çok zarif heykeller görüyoruz. Bir de, burada güneş gerçekten güzel batıyor.
Fotoğrafın sol altında ise "Free Hugs"cı bir bebe gerçekten şebelek tipi ile insana mutluluk veriyor. :) Bizim hostelde kalan gençlerden idi kendisi.
İkinci gün de böyle bitti. Üçüncü ve son gün tam bir şehri, özellikle merkezi keşfetme ve gezme günüydü; bu nedenle takipte kalmanız önerilir. :) Ayrıca Türkiye'de oldukça ünlü olan bir oyuncuyu da gördüm orada; "Hayat ne garip!" dedirtti. Dilerim Brüksel'i az da olsa tanıma, hissetme fırsatı bulmuşsunuzdur.
Görüşmek üzere!
Melis
Yorumlar
Yorum Gönder