Hollanda'dan Münih'e Araba Yolculuğu & Günlük

Geçtiğimiz ay Hollanda'dan Münih'e, yaklaşık 8 saatlik bir araba yolculuğu yaptık. Yaşananları kaydetmek istediğim için yine kısa bir günlük yazmak istedim. 


Klasik benzinlikçimizden kahve alarak başladık yola. Bu aralar hayatımda hiç olmadığı kadar kahveye sardım. Fakat bu çaycı kişiliğimi değiştirmiyor elbet. :)


Hollanda'da böyle bir şey var, bayılıyorum! Bu arada beni tanıyanlar bilir ki ben kakaolu şeyleri yiyemem, kakaolu pasta asla yiyemem falan; lakin bu arkadaş beyaz çikolata da işin içine girince bir acayip oluyor.


Neyse efendim, Almanya'ya geçtikten sonra Wiesbaden isimli şehirde mola verdik. Evler, yapılar, sokaklar öyle hoştu ki hafta sonu da gelinip gezilirmiş dedik. Üstelik denk mi geldik bilmiyorum adeta bir küçük Türkiye sokağına girdik direkt, çok fazla Türk vardı her yerde. Bu da bana yarı memleket hissi verdiği için kendimizi bir kebapçıya atmış olabiliriz. :)


Derken Münih'e vardık. En sevdiğim market gezme olaylarında yine hastası olduğum Lindor'un beyaz çikolatasını aldım bol bol. Tam resimde gösterdiği gibi böyle tablet çikolata ama ısırınca kremamsı yapı var, böyle sapık gibi betimliyorum her şeyi ama cidden hastasıyım. :)) Lindor çikolatanın zirvesidir gönül dostlarım.


Ve tabii ki hinkali. Temelde Gürcü mantısı, aynı zamanda Pontus ahalisinin olmazsa olmazı.


Genelde ertesi güne kalanlar kızartılarak ısıtılıp yeniyor, ben başıma bir şey gelmeyecekse böylesini daha çok seviyorum.


Aramızdaki bağzı insanlar Antik Yunan takıntılı ve psikopat kitap okuyor devamlı. Antik Sparta ney ya, millet Elif Şafak okuyorken?!1


Aslında Münih ziyareti temelde eş dost akraba ve bebek görme temalıydı, o yüzden pek gezmedik. Yani bir de özür dileyerek söylüyorum benim Almanya'yla derdim var biraz. Sevemiyorum yani, heyecanlanmıyorum hiç bilmiyorum. Bu zamana dek neresine gitsem hep suratsız insanlarla karşılaştım, ama HEP. Artık bezdim daha da gelmem dedim diyeceğim. Ama Münih'in merkezini beğendim, Hollanda gibi klasik bir kimliği yok, her şeyden var olan büyük şehir misali.



Neyse efendim, yakınlardaki bir alışveriş merkezine gittik bir ara. Thai yemeği yedik çünkü neden yemeyelim. Böyle acılı, kajulu şeyler tam bana göre. 


Hele şu çıtır karidesler yok mu...



Konudan bağımsız evdekilere karides sevmeyenlerin bile bayılacağı tarifi yapayım diyorum fırında. Videosunu Youtube kanalıma eklemiştim, buraya tıklayarak izleyebilirsiniz.




Alışveriş merkezine geri dönersek, şu meşhur krapfen'lardan yedik. Tam bir bomba, bu Alman kişiler tatlıdan iyi anlıyor.



Bir de buranın kahvesini çok beğendik.



Başka başka; bebek eğlencesi gibi bir şey sıkıştırdık araya. Yani vaftiz desen değil; yenidoğan bebeği herkes görsün eve gelip rahatsız etmesin, verecekse hediyesini parasını orada versin amaçlı yapılan bir ufak düğün gibi. :D Bu arada Münih'te çok fazla Yunan var, sokakta yürürken bile devamlı Yunanca duyuyordu kulağım. Burası yine Pontus ahalisinin olayı olduğu için bol bol liralı kemençeli geçti akşam.


Ve mutlaka ayrı bir postta yazacağım, Almanya'da en iyi hissettiğim, tarihi bir yerde tam bir German food yedik. "Şinitzel yiycem" diye sağa sola savrulan Melerence'nin de gönlü olmuş oldu.


Hazırlığı, işi çok olsa da enteresan ve leziz bir Rus salatası yaptık Gianna ile. Bizim damak tadımıza çok uygun ama içinde balık da var, oradan biraz şüpheliyim. Belki kanala gelir yakında.


En son şöyle bir şey oluyor.


Dönüşte, ülkeden çıkmadan bir Yunan marketine uğrayıp özlediklerimi almak da pek iyi geldi.




Ve evimize döndük. Ardından İstanbul'a gittim; ondan da yeni Hollanda Günlükleri yazısında bahsederim sanıyorum. Zira bu defa pek güzel geçti, yalnızca bir Sirkeci yapsam iyiydi lakin hava çok rüzgarlı olduğu için erteledim. Neyse işte onları diğer yazıda. :)

Sevgiler,
Melerence


Yorumlar

Popüler Yayınlar