Notlar, 04.05.17
Çay tiryakisi derler ya, işte o benim. Sallama çay içmek psikolojik olarak beni yıpratır. Gel gör ki son zamanlarda koşturmalardan dolayı içtiğim çok oluyor; o yüzden bu akşam pencerenin yanındaki koltuğa yerleştim, çayımı efendi efendi demledim. Birkaç mum yandı, Fuat Saka şarkıya başladı.
Yaşamda yine egolar konuştu. Su içerken yanlış yutkundun diye 10 saniyede ölebileceğin bir dünyada, yine herkes sustu - bir egolar konuştu. İtiraf geliyor; hayatı betimlemek için erken davranmışım. Öyle değiştim ki. Hislerim, dünyayı görüşüm öyle değişiyor ki her bir gün. 20 yaşından itibaren herkes usul usul (kimileri süratle) kafayı yemeye başlıyor hayatta bir defa, kaçın kurtarın kendinizi valla. Kimseye sırt yaslamayın, yalnız olduğunuz - yalnız olacağınız gerçeğini geçici örtülerle sarıp saklamayın. Sevdiklerinize kendi alanınızı korumak için, ufak sevimli yalanlar söyledikçe veya asıl sizi sakladıkça daha da yalnızlaşıp kendinizle başbaşa kaldığınız bir dünyada, en çok da kalabalık içinde yalnız olanların işi zor. Ben yalnızlık içinde efendi efendi yalnızım mesela, gurur sebebidir kusura bakmayın.
*
Geçen akşam koltukta uyuyakalmışım. Ne zamandır düşünüyorum, belki yorgunluktan hatırlamıyorum ama ben adeta aylardır rüya görmüyorum. İşte o koltukta uyuyakaldığım gün bir rüya gördüm; ertesi gün tatildi normalde ama rüyamda işe gitmişim. Ofiste bugün tatildi ben niye geldim diye ağlıyorum, kulaklığımı unutmuşum üzülüyorum gene ağlıyorum. Uyanınca dedim ulan kaç aydır rüya görmüyorum, göre göre bunu mu gördük.
Sonra birkaç saat sonra, o gece gittim uyudum normal. Ve anneannemi gördüm rüyamda. Uyandığımda nasıl hissettiğimi anlatacak kelime yok, hiç uğraşmayayım. Ben hiç öyle garip gurup rüyalar görmem, gayet düz bir insanımdır. Ama gördüğüm rüya o kadar işaretlerle dolu, o kadar maneviyat yüklü bir rüyaydı ki, uyan işin yoksa gene ağla şimdi. Anneme anlattım, dedim hüzünlü kısımlarını sansürleyerek dedeme anlat da sevinir belki. Anlatmış, sonra dedem beni aratmış, telefonda diyor ki "Melis anneanneni rüyanda görmüşsün, gene anlatsana bir nasıldı??". Bir de ona gene ağla. Fotoğraf bul ağla, anneanneden kalan bir laf gelsin ağzına gene ağla. İnanmak hala çok zor, çok sancılı. Allah genç yaşta aniden sevdiklerini kaybedenlere on katı sabır versin.
*
Sınırları hiç sevmiyorum. Ben istediğimi yaparım arkadaş. Elbet var sorumluluklarımız, her istediğini kimse yapmıyor -yapamamak başka, yapmamayı seçmek başka- ama kalıplara girmeyi, isimlendirmeyi, başkasına bağlı olmayı sevmiyorum. Başkasından izin almaktan nefret ediyorum, ki bir ömür babamla bu kadar benzememize rağmen 20 yaşıma kadar aralıksız süren kavgalarımızın tek sebebidir. İnsanın doğasına direkt aykırı bir sıfat, "bağlı" olmak. Tek geldin tek gideceksin, bu kadar basit bir matematiği var. Etrafımda çok insan oldumu müthiş bunalıyorum, iş yerinde falan yemeklerimi yalnız yiyorum, büyük ihtimalle asosyal psikopat olarak görünüyorumdur ama onlar fazla sosyal bence, bir ara bahsetmiştik. Benim karakterime, yani o değiştiremeyeceğim öz karakterime, psikolojik ihtiyaçlarıma saygı duymayan, yargılayan insanlara karşı tahammülüm çok düşük artık. Görüyorsun işte, koşuşturmalar, stresler, ölümler, parça parça alıp götürüyor canımızdan. Bir de üstüne kendinden habersiz insanoğluna mı tahammül edeceksin? Varsa o kadar halin, boş zamanın, et valla. Benim yok.
*
Anne babanız, eşiniz, sevgiliniz, çocuğunuz, artık kime değer veriyorsanız. Alın karşınıza konuşun. Bakın bu çok önemli bir şey...
İki şeyi ciddi biçimde konuşun:
1. Aniden ölürsem neler istiyorum, ne bekliyorum?
2. Aniden ölürsen sen neler istiyorsun, ne bekliyorsun?
Aşın duygusal sınırlarınızı ciddi ciddi konuşun. Allah gecinden versin ama sonradan çok üzülürsünüz. Bu konuyu açtığım insanlar önce bir geri tepiyor devamlı; sadece babam tepmez, o da benim gibi manyak olduğu için. En büyük tabumuz ölüm, ama en kesin gerçeklik aynı zamanda. Sorun ve anlatın, nereye gömülmek istiyorum, kişisel eşyaları ne yapalım, cenaze istiyor musun, verecek öğütün var mı, ne bileyim her şeyi sorun. Geçmişle, anılarla, içinizde kalan bir şeyle ilgili soracağınız varsa sorun, hesapları kapatın. Ölüm gelmeden önce ölümü düşünme akıllılığını yapın. Gelince öyle bir çarpıyor ki yüzünüze dünya kaç bucakmış anlıyorsunuz.
*
Ölüm demişken, geçen gün annemle anneannem için konuşuyorduk. İçimizde kalanları, mutlulukları, hisleri... Bu ara yine Osho'dan güzel bir kitap okuyorum, orada ölümle ilgili bir şey vardı, çok hoşuma gitmişti, onu söyledim anneme de hüzün için güldük baya.
"Ölümden korkuyorum diyen aslında ölümden değil zamanın bitmesinden korkuyor. Ölümden korkamazsın, çünkü ne olduğunu bilmiyorsun! Ne olduğunu bilmediğin bir şeyden nasıl korkabilirsin? Ölüm, yaşamdan çok daha iyi bir şey olabilir."
Bu son cümle üzerine güldük baya. Düşünsene dedim, yaşam dediğin şey güzellikleri yanında türlü şey için strese girerek, zorluklarla geçiyor. Çok mutlu da olsan stres farklı şeyler için devamlı seninle. Belki de ölüm, ölümden sonra yaşanacak bir şey varsa - işte o şey, hayattan açık ara daha iyidir. Belki anneannem şu an bize üzülüyordur, "Vah yavrularım, hala ölemediler yazık." diye.
Olur mu? Olur!
*
Geçen sene tam da bugün, Ganita'da çok fena bir yağmur başladı.
Kimileri erirler sanıp içeri kaçtı, kimileri kıyıya daha da yanaştı.
Yaşamda yine egolar konuştu. Su içerken yanlış yutkundun diye 10 saniyede ölebileceğin bir dünyada, yine herkes sustu - bir egolar konuştu. İtiraf geliyor; hayatı betimlemek için erken davranmışım. Öyle değiştim ki. Hislerim, dünyayı görüşüm öyle değişiyor ki her bir gün. 20 yaşından itibaren herkes usul usul (kimileri süratle) kafayı yemeye başlıyor hayatta bir defa, kaçın kurtarın kendinizi valla. Kimseye sırt yaslamayın, yalnız olduğunuz - yalnız olacağınız gerçeğini geçici örtülerle sarıp saklamayın. Sevdiklerinize kendi alanınızı korumak için, ufak sevimli yalanlar söyledikçe veya asıl sizi sakladıkça daha da yalnızlaşıp kendinizle başbaşa kaldığınız bir dünyada, en çok da kalabalık içinde yalnız olanların işi zor. Ben yalnızlık içinde efendi efendi yalnızım mesela, gurur sebebidir kusura bakmayın.
*
Geçen akşam koltukta uyuyakalmışım. Ne zamandır düşünüyorum, belki yorgunluktan hatırlamıyorum ama ben adeta aylardır rüya görmüyorum. İşte o koltukta uyuyakaldığım gün bir rüya gördüm; ertesi gün tatildi normalde ama rüyamda işe gitmişim. Ofiste bugün tatildi ben niye geldim diye ağlıyorum, kulaklığımı unutmuşum üzülüyorum gene ağlıyorum. Uyanınca dedim ulan kaç aydır rüya görmüyorum, göre göre bunu mu gördük.
Sonra birkaç saat sonra, o gece gittim uyudum normal. Ve anneannemi gördüm rüyamda. Uyandığımda nasıl hissettiğimi anlatacak kelime yok, hiç uğraşmayayım. Ben hiç öyle garip gurup rüyalar görmem, gayet düz bir insanımdır. Ama gördüğüm rüya o kadar işaretlerle dolu, o kadar maneviyat yüklü bir rüyaydı ki, uyan işin yoksa gene ağla şimdi. Anneme anlattım, dedim hüzünlü kısımlarını sansürleyerek dedeme anlat da sevinir belki. Anlatmış, sonra dedem beni aratmış, telefonda diyor ki "Melis anneanneni rüyanda görmüşsün, gene anlatsana bir nasıldı??". Bir de ona gene ağla. Fotoğraf bul ağla, anneanneden kalan bir laf gelsin ağzına gene ağla. İnanmak hala çok zor, çok sancılı. Allah genç yaşta aniden sevdiklerini kaybedenlere on katı sabır versin.
*
Sınırları hiç sevmiyorum. Ben istediğimi yaparım arkadaş. Elbet var sorumluluklarımız, her istediğini kimse yapmıyor -yapamamak başka, yapmamayı seçmek başka- ama kalıplara girmeyi, isimlendirmeyi, başkasına bağlı olmayı sevmiyorum. Başkasından izin almaktan nefret ediyorum, ki bir ömür babamla bu kadar benzememize rağmen 20 yaşıma kadar aralıksız süren kavgalarımızın tek sebebidir. İnsanın doğasına direkt aykırı bir sıfat, "bağlı" olmak. Tek geldin tek gideceksin, bu kadar basit bir matematiği var. Etrafımda çok insan oldumu müthiş bunalıyorum, iş yerinde falan yemeklerimi yalnız yiyorum, büyük ihtimalle asosyal psikopat olarak görünüyorumdur ama onlar fazla sosyal bence, bir ara bahsetmiştik. Benim karakterime, yani o değiştiremeyeceğim öz karakterime, psikolojik ihtiyaçlarıma saygı duymayan, yargılayan insanlara karşı tahammülüm çok düşük artık. Görüyorsun işte, koşuşturmalar, stresler, ölümler, parça parça alıp götürüyor canımızdan. Bir de üstüne kendinden habersiz insanoğluna mı tahammül edeceksin? Varsa o kadar halin, boş zamanın, et valla. Benim yok.
*
Anne babanız, eşiniz, sevgiliniz, çocuğunuz, artık kime değer veriyorsanız. Alın karşınıza konuşun. Bakın bu çok önemli bir şey...
İki şeyi ciddi biçimde konuşun:
1. Aniden ölürsem neler istiyorum, ne bekliyorum?
2. Aniden ölürsen sen neler istiyorsun, ne bekliyorsun?
Aşın duygusal sınırlarınızı ciddi ciddi konuşun. Allah gecinden versin ama sonradan çok üzülürsünüz. Bu konuyu açtığım insanlar önce bir geri tepiyor devamlı; sadece babam tepmez, o da benim gibi manyak olduğu için. En büyük tabumuz ölüm, ama en kesin gerçeklik aynı zamanda. Sorun ve anlatın, nereye gömülmek istiyorum, kişisel eşyaları ne yapalım, cenaze istiyor musun, verecek öğütün var mı, ne bileyim her şeyi sorun. Geçmişle, anılarla, içinizde kalan bir şeyle ilgili soracağınız varsa sorun, hesapları kapatın. Ölüm gelmeden önce ölümü düşünme akıllılığını yapın. Gelince öyle bir çarpıyor ki yüzünüze dünya kaç bucakmış anlıyorsunuz.
*
Ölüm demişken, geçen gün annemle anneannem için konuşuyorduk. İçimizde kalanları, mutlulukları, hisleri... Bu ara yine Osho'dan güzel bir kitap okuyorum, orada ölümle ilgili bir şey vardı, çok hoşuma gitmişti, onu söyledim anneme de hüzün için güldük baya.
"Ölümden korkuyorum diyen aslında ölümden değil zamanın bitmesinden korkuyor. Ölümden korkamazsın, çünkü ne olduğunu bilmiyorsun! Ne olduğunu bilmediğin bir şeyden nasıl korkabilirsin? Ölüm, yaşamdan çok daha iyi bir şey olabilir."
Bu son cümle üzerine güldük baya. Düşünsene dedim, yaşam dediğin şey güzellikleri yanında türlü şey için strese girerek, zorluklarla geçiyor. Çok mutlu da olsan stres farklı şeyler için devamlı seninle. Belki de ölüm, ölümden sonra yaşanacak bir şey varsa - işte o şey, hayattan açık ara daha iyidir. Belki anneannem şu an bize üzülüyordur, "Vah yavrularım, hala ölemediler yazık." diye.
Olur mu? Olur!
*
Pek çok din zaten ölüm sonrasını güzel gösteriyor. Bu dünyanın imtihan olduğunu söylüyor vs. Ama yine de zor tabi ki sevdiklerini kaybetmek. Hayatla mücadele etmek gerekiyor. Erkin Koray' ın Tek Başına şarkısında dediği gibi. Selamlar.
YanıtlaSil"İnanç" işte... Gidip de haber veren yok gibi. :) Ben de pek severim şarkıyı.
SilDaha ilk okulda elinde yununca sozluk kelime ezberlemeye calisiyordun ileride buyuyunce yunanistana yerlesme hayaliyle yasiyordun suan goruyorum ki hayallerininde otesine ulasmissin. Basarini tebrik ediyorum cani gonulden. Guzel gunlerde gorusmek umidiyle.
SilSelam Rıdvan, dilerim iyisindir, o dönem ilgilendiğimi hatırlıyorum ama başkasından duyup anımsamak da hoş oldu, teşekkür ederim. Selamlar
Sil