Hollanda Oturma İzni ve Utrecht Şehri
Hollanda'da üç aydan fazla kalmak istiyorsanız, oturma iznine sahip olmanız gerekiyor. Doğrusu, ben eğitim sebebiyle burada bulunduğum için benim oturma izni işlemlerimi Hollanda'daki okulum halletti; bana yalnızca belgeleri toparlamak ve Utrecht'e gidip oturum kartımı teslim almak kaldı.
Ede-Wageningen İstasyonu'nda, akşam dört civarına dek açık olan bilet gişesinden biletimi aldıktan sonra, ekrandan hangi spoor'da beklemem gerektiğine baktım. Tren "Schiphol" treni, bu bilgiden emin olmak için yine internetten kontrol ederek gittim istasyona. Yaklaşık 25 dakika sonra Utrecht'te olacağım; ve bana hala büyük bir şehrin ilçeleri gibi geliyor buralar. Utrecht "aslında" farklı bir şehir!
Hollanda'da biletlerde "saat" yok, yalnızca tarih yazıyor. Belirtilen gün içinde, istediğiniz saatte kullanabilirsiniz biletinizi.
Bu da bilet kontrolünden sonra. Ya böyle bir kırmızı damga basıyorlar, ya da nadiren kalemle çiziyorlar biletinizi. Açıkçası neredeyse çoğu zaman bilet kontrolü olmuyor; fakat riske bırakmaya gelmez, cezası oldukça yüklü bir miktar.
Bu aralar hava otuz derecelere çıktı; fakat arada deli bir yağmur uğrayıp gidiyor. Bu nedenle burada dışarı çıkarken ne giyeceğini tam olarak bilemiyor insan, Hollandalılar bile.
Derken, Utrecht Centraal İstasyonu'na varıyorum. Utrecht'in çok önemli, güzel ve tarihi bir şehir olduğunu biliyordum; fakat yine de istasyonun büyüklüğü karşısında şaşırdım, çok meşgul bir havalimanına benziyordu.
Dışardan Utrecht Centraal... İstasyon'un çıkışında, hemen karşıda otobüs durakları bulunuyor.
Hollanda'nın bana öğrettiği bir diğer şey ise Google Maps kullanmak oldu. İlk defa gittiğim birçok yeri harita yardımıyla buldum, tıpkı oturma iznini alacağım ofis gibi. Esasen, ben yürümeyi düşünüyordum; fakat hem çok yağmur vardı, hem de adresi danıştığım kadın ısrarla beni otobüse gönderdi ki, iyi yapmış. Öncelikle Hollanda'da ulaşım, toplu taşıma araçları gerçekten pahalı. Bisiklet kullanımının yaygın olmasının bir diğer nedeni de bu olsa gerek... Örneğin ben otobüste bir durak sonra inecektim ve 2.6 - 3 Euro gibi bir ödemek gerekiyor, sadece 5 dakika için; bu da aşağı yukarı 8-9 lira yapar. Fakat otobüse binince şoföre bir baktıım, iki baktııım...
"Şey, Türk müsünüz?"... Bergstraat'a gidecektim de?...
(Bu soruyu sorarken insan çok "saçma" hissediyor.)
"Evet evet, gelin ben yardım edeceğim size."
Hooorey! Şoför beyler otuzlu yaşlarda bir Türk, önce güzelce anlatıyor nerede inmeliyim; bilet alayım diyorum, "Bu sefer benden olsun!" diyor. Yok, mok, bir durak zaten falan derken, bu da öyle bağlanıyor. :) Derken, tepede duran ekrandan durağı kontrol ederek beklemeye başlıyorum. Sonra bir konuşma duyuyorum yanımda... Allah Allah, iyice kafam karıştı herhalde. Küçük bir erkek çocuğu miyavlar-konuşur halde annesine bir şey söylüyor ama... Anne cevap veriyor: "Exei fanari paidi mou..." (Trafik ışıkları var çocuğum burada...)
Memleket hasretinden delirmediysem, Yunanca konuşuyor bunlar şekerim! :P Kadına Yunanca bir şeyler söylüyorum, o da bir afallıyor, mutlu oluyor, Yunan mıyım diye soruyor, ne yapıyoruz buralarda derken, üç ay önce gelmişler çalışmak için, diğer binlerce Yunanlı gibi. Türk dizilerinden giriyor, Hollanda havasından çıkıyoruz, bu arada benim inmem gerekiyor. Birbirimize "İyi şanslar!" deyip veda ediyoruz ki, ikimizin de buna ihtiyacı var.
Otobüsten indikten sonra kolayca buluyorum ofisi. Pek şeker, tarihi bir kasabanın, bir film setinin içinden geçiyorum sanki...
Kasaba, film, masal bir yere kadar. Selda Bağcan mı o??
Şoför Bey'in dediği gibi, bayraklardan tanıyorum ofisi, çabucak buluyorum.
"Göç, göçmen" kelimeleri garip geliyor; ama, içeri girince daha da garip gelecek her şey.
İçeri giriyorum, danışmada bir Hollandalı ve Meksikalı'ya benzeyen bir Türk çalışıyor. Kısa-şakalı bir sohbetten sonra sıra numaramı alıyorum; Türk olan "Bakın şurada çay, kahve var; buyurun bekleyin." diyor. Bekliyorum, bir yandan da gözlüyorum. İnsanlar garip, ben bunu hep söylüyorum, Hollanda'daki Türkler garip. Kötü anlamda değil bu, farklılar. Ayrıca kötü anlamda da olabilirdi, gözlem gözlemdir. Her ne kadar her insan farklı da olsa; enerjileri, konuşmaları, yaşayışları daha farklı.
Salonda da çok sayıda Türk var. Bu arada ben fotoğraf çekmeye başlıyorum, salonu çekiyorum. Ardından 13-14 yaşlarında başörtülü, çok güzel bir kız çocuğu yanıma gelip Hollandaca bir şeyler söylüyor, Türkçe cevap veriyorum. Ardından utanarak "Şey, siz az önce bizi mi çektiniz?" diyor. Haydii... "Yok." diyorum. "Salonu çektim ama, bilmiyorum siz çıktınız mı." "Onu siler misiniz?" diyor. O arada annesi oturduğu yerden dahil oluyor, "Biz arkamızı döndük bizi çekmeyin diye ama silin onu." diyor. Önce "Ben sizi çekmedim, merak etmeyin." diyorum, sonra hakikaten fotoğrafın kenarında belirmiş, sırtını dönük hanımefendiyi siliyorum. "Bizi çekmeyin, silin onu." ile "Acaba fotoğrafta biz de çıktık mı, rahatsız olurduk çünkü."nün farkına kafa yoruyorum; bu arada sıram geldi gelecek...
Oturma iznimi teslim almak için ihtiyacım olan tek şey pasaport, randevuya bile gerek kalmıyor. Çayımı içip sıramı beklerken salonun köşesinde bulunan oyun köşesini, iki tarafı kapalı mülakat gişelerini gergin bir ruh ile izliyorum.
Tada! Bu iş de böyle bitiyor. Oturma iznim Eylül sonuna kadar; bu da demek ki o zamana dek vizesiz arz-ı endam edebilirim Avrupa sınırlarında. İstanbul'a dönünce çalışmak istiyorum bir an önce; ama fırsat bulunca Sakız Adası'na da geçmek istiyorum Çeşme'den. Belki birkaç kolay alternatif daha...
Şimdi geri dönme vakti...
Klasik bir Hollanda karesi.
Aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz şey çok normal, yan tarafında daha "beteri" vardı; ve inanın bulunuyor o bisiklet. :)
Bu arada, dönüş yolunda enteresan bir adam vardı. Psikolojik olarak normal olduğunu sanmıyorum; önce herkes kırmızı ışıkta beklerken karşıya geçti, -ki bu ÇOK garip bir şey burada. Ardından bizim "Bir lira var mı abi?" mevzusu misali, Hollandaca "50 Cent var mı?" diye soruyordu insanlara. Ne diyelim, Allah yardım etsin.
Artık istasyondayım, bileti alıyorum. Bozuk para kısmı olan makinelerden bu şekilde de alabilirsiniz biletinizi. Fakat makinede kağıt paranın kabul edilmediğini ve 7 Euro civarı bedelli OV-Chip Kart edinerek bilet alabileceğinizi de unutmayın, bunların dışında bilet makinelerinde hep bir kart bölmesi var; Hollanda bir kartlar ülkesi.
Bu defa Nijmegen trenine binmeliyim; 25 dakika sonra Ede...
*
Yorumlar
Yorum Gönder